
Nil yolculuğu benim için oldukça etkileyici ve yoğun bir seyahatti. Her zaman olduğu gibi bu seyahatim öncesinde de okumalar yaptım, kitabi ve şifahi biraz bilgi derledim. Öğrendiklerimi gördüklerimle birleştirerek burada aktarmaya çalışacağım. Fakat yazacaklarımı, tek bir yazı için fazla uzun olacağından birkaç bölüme ayıracağım. İlkinde Nil seyahatimin genel bir çerçevesini çizecek, takip eden yazılarda da gezdiğim yerleri detaylı olarak anlatacağım.
Mısır’ın Can Damarı: NİL
6648 km uzunluğuyla dünyanın en uzun nehri olan Nil, kaynağından itibaren[1] D. Kongo, Burundi, Ruanda, Tanzanya, Uganda, Kenya, Zaire, Etiyopya, Sudan’dan geçerek Kahire yakınlarında bir delta oluşturduktan sonra İskenderiye ve Dimyat’tan Akdeniz’e dökülür. Bugün Mısır için yaşam kaynağı olan Nil tarih boyunca bu medeniyetin adeta can damarı olmuştur.

Nil’in nereden doğduğu yüzyıllar boyu insanlar için merak konusu olmuş, bu konuda pek çok efsane anlatılagelmiştir. Antik Mısırlılar nehrin gökten geldiğini ve yeraltı dünyasından gizli yollarla Mısır’a ulaştığını düşünüp Nil’i ilahlaştırmış ve ona “Hapi” adını vermişlerdi. Hapi, Antik Mısır dininde Nil taşkınlarının tanrısıydı ve hiyerogliflerde bu, nehri iki taraftan sıkıca bağlı ve gergin bir şekilde tutulmuş olarak resmedilmiştir. Bazı Müslüman din adamlarıysa hadislere atıf yaparak[2] Nil nehrinin kaynağının cennette olduğunu ifade etmiştir.
Mitolojiye göre, Atlantisli bilge Thoth (Yunan Medeniyetinde karşılığı Hermes) Mu kıtasının doğal felaketler sonucu suya gömülmesinin ardından halkını da yanına alarak Nil Deltası’ndaki ıssız çöllere gelip burayı mamur hale getirmiştir. Yunanlı tarihçi Herodotos, Mısır’ı Nil’in hediyesi olarak anar. Antik Mısır dilinde Mısır’ın kendisi Nil Vadisi yani “iki kıyı” ile eşanlamlıydı. Hiçbir nehre, nehir olmanın ötesinde bu denli vasıflar yüklenmemiştir.

Nil Vadisi, yukarıda-güneyde Asvan’dan hatta 300 km. daha güneyindeki Ebu Simbel’den denize dökülmeden önceki deltaya kadar yaklaşık 1300 km boyunca sağlı sollu Antik Mısır’dan (MÖ. 3000-30) kalma piramitlerden tapınaklara, dikili taşlardan kral mezarlarına kadar göz kamaştırıcı eserlere ev sahipliği yapar. Bunların hepsini bir arada düşündüğümüzde bu kadar önemli tarihi eseri dünyanın bir başka yerinde bir arada görmek mümkün değildir.
MÖ 3000’den itibaren Nil’de sel taşkınlarının olduğu ve bu taşkınları ölçmek için zamanına göre bazı yöntemler kullanıldığı bilinmektedir. Önceleri nehrin kenarındaki kayalara selin yüksekliğini gösteren işaretler koymak suretiyle yapılan bu ölçümler zamanla geliştirilerek Nilometre denilen bir yöntemle yapılmıştır. Nilometre, Nil nehriyle bağlantılı, içerisine merdivenle inilen dairesel bir kuyuya yerleştirilen taş sütunlar sayesinde nehrin su seviyesi ve debisini ölçmek için kullanılan hassas bir yöntemdi. Antik Mısır firavunları halktan vergi alırken Nilometre ölçümlerini esas alıyor, su seviyesinin düşük olduğu yıllar az vergi alırken, su seviyesinin yüksek olduğu yıllar daha çok vergi alıyorlardı.

Nil milyonlarca kilometre karelik bir çölü dünyanın en verimli tarım havzalarından birine dönüştürmenin yanında malzeme taşımacılığında da yoğunlukla kullanılıyordu. Nil’in etrafına inşa edilen büyük piramit ve tapınakların yapı malzemeleri Nil üzerinde işleyen gemilerle taşınıyordu. Günümüz insanını bile hayretler içerisinde bırakan piramitler ve tapınaklar Nil sayesinde inşa edilebilmiştir.
Nil’in Antik Mısır Medeniyeti için bu merkezi öneminin farkında olan firavunlar, taht ve cenaze törenlerini bu nehrin üzerinde yapmış, medeniyetlerini yaratan bu kutsal nehre her daim şükranlarını sunmuşlardır. Nil bugünün modern Mısır’ına da can vermeye devam ediyor. Firavunların altın mavnalarla öbür dünyaya götürülmesinden binlerce yıl sonra, 19. yüzyılda vapurlar turistleri büyüleyici tapınakların yanından geçirmeye devam ediyor. Nehir boyunca uzanan, piramitleri ve tapınakları görerek geçilen bu zarif yolculuk, son yüz elli yıldır kitap ve filmlere de konu oluyor.

19. yüzyılın sonlarına doğru Mısır ve çevresi, eğitimli eğitimsiz birçok Avrupalı için mutlaka ziyaret edilmesi gereken büyülü bir dünyaydı. Büyülü Nil yolculukları, 1850’de Mısır’da yaşayan Florence Nightingale gibi birçok kadın maceracıyı da cezbetmişti. Florence Nightingale, Kahire’ye olan sevdasıyla burayı “Şehirlerin Gülü” olarak tanımladı ve eski geleneksel teknelerden biri olan yerel bir Dahabiya ile nehir yukarı Abu Simbel’e gitti. Bu Nil yolculuğunu bir dizi mektupta anlattı.

Nil’in cazibesine kapılan bir diğer Batılı yazarsa Agatha Christie’ydi. Onun Nil’de Ölüm (1937) adlı romanı belki de bu nehrin zengin tarihinin tüm gizemini ve cazibesini özetleyen bir eserdir. Agatha Christie bu romanını Asvan’da 1899’da inşa edilmiş ve bugün de hâlâ cazibesini koruyan Sofitel Cataract Hotel’de kaleme almıştı.
İlk Nil turu 19. yüzyılda Thomas Cook tarafından 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılışında yapılmıştı. Buharla çalışan bu gemi, Nil’in gelecekteki Rolls Royce’u olacaktı. 1911’de Thomas Cook, Kahire’den Asvan’a yirmi günde yolculuk yapabilen, içlerinden biri SS Sudan olan yeni, lüks ve daha hızlı buharlı gemilerden oluşan bir filoyu görevlendirdi. Cook’un Mısır’daki ticari seyahat hizmetleri hakkında, “Yüzyılın başında, Nil’de iki imparatorluk vardı: İngiltere’nin askeri işgali ve Cook’un Mısır seyahati,” denildi.
1930’larda Mısır oldukça yoğun nüfusa sahip bir ülkeydi. Arkeolog Howard Carter’ın 1922’de Tutankhamun’un mezarını ortaya çıkarmasının ardından ülke dünya çapında ilgi görmeye başladı. Herkes arkeoloji merakıyla Mısır’a gitmemiş olsa da bu mezardan çıkan hazineler dünya çapında bir ilgi uyandırmıştı. Bu ilgi yeni keşifler sayesinde artarak devam etti. Artık Nil yolculukları efsaneden gerçeğe dönüşmeye başladı.

Nil Seyahatim:
2007 yılından itibaren ticari ilişkilerimden dolayı Mısır’a sık sık gidip geliyorum. Bu ziyaretlerim Nil Deltası’ndaki şehirlerle (Kahire, İsmailiyye, Tanta ve İskenderiye) sınırlı kalmıştı. Hatta İsmailyye’de kısa bir hapis hatıram[3] da oldu. Hayal ettiğim Nil seyahatini bir türlü gerçekleştirememiştim. Kısmet Ocak 2025 yılınaymış.
Turistik gemi turları, kruvaziyer-cruise adlı donanımlı gemilerle yapılan, genellikle birden fazla destinasyonu kapsayan tatil seyahatleridir. Bu gemiler, lüks otel konforunu deniz ve nehir üzerinde sunmaktadır. Çeşitli destinasyonlara seyahat ederken aynı zamanda yolculara gemide eğlence ve dinlenme imkânı sağlar. Bunların denizlerde seyahat edenleri orta ve büyük kapasitede olurken nehirlerde işleyenleri düşük kapasiteli, küçük cruise gemileridir. Nil yolculuğunda gördüğüm gemiler bu cinstendi ve en fazla beş yüz yolcu kapasiteleri vardı.

Her yıl bir kez Kahire’ye iş için gidiyorum. Mısırlı iş ortağımdan, 2025 yılı için yapacağımız iş görüşmesinden sonra Asvan’dan Luksor’a bir gemiyle Nil turu programlarını istetmiştim. Onlar da bana bir program gönderdi fakat gönderdikleri bu programda Ebu Simbel Tapınağı yoktu. Türkiye’den yapılan programlardan birkaçını inceledim ve onların programında da Ebu Simbel yer almıyordu. Türkiye’den gidenlerin programında Hurgada ve Kahire de olduğundan Nil program daha kısaydı. Sanırım bu, Ebu Simbel’in Asvan’dan 300 km. güneyde olmasından kaynaklanıyor. Kanaatimce, Ebu Simbel Mısır’da ziyaret edilmesi gereken eserler arasında ilk beş yer (Pramitler, Karnak ve Luksor Tapınağı, Krallar Vadisi, Ebu Simbel Tapınağı) arasındadır.
15-18 Ocak 2025 tarihleri arasında içinde Ebu Simbel’in de bulunduğu üç gece dört günlük gezi programı Mısırlı iş ortağım tarafından ayarlanmıştı. İki aşamadan oluşan programın ilk ayağı gemide ikincisiyse tur rehberlerinin programıydı. Gemide birçok grup vardı ve her grubun rehberi farklıydı. Kalabalık grupların rehberleri tur boyunca onlarla gemide beraber yolculuk yaptı. Bizse yalnız iki kişiydik, rehberimiz gemide bizimle beraber değildi. Aslında tek bir rehberimiz de yoktu. Her gittiğimiz bölgede ayrı rehber vardı ve toplamda beş rehberle turu tamamladık.

15 0cak: Asvan
15 Ocak sabahı çok erken bir saatte Kahire’den Asvan’a uçtuk. Asvan’daki yerel rehberimiz bizi karşıladı ve önce 1960 yılında Mısır’ı Nil taşkınlarından korumak için inşa edilen Yüksek Baraj’ı ziyaret ettik. Daha sonra, Ptolemeo Hanedanlığı ve Roma döneminde inşa edilen ve Tanrıça İsis’e adanmış olan Philae Tapınağı’na ulaşmak için Nil kenarındaki iskeleye geldik. Tapınak Nil üzerinde küçük bir adada olduğundan küçük bir motorlu tekneyle adaya geçtik. İskeledeki küçük tekneler o kadar çoktu ki her tarafı kaplamışlardı. Gördüğüm kadarıyla ziyaretçi sayısına yakın tekne vardı.
Asvan programımızın üçüncü ayağında Tanrı Amon Ra’ya adanmış olan Bitmemiş Dikilitaş vardı. Fakat rehberimiz bizi yaklaşık 13-13:30 sularında gemimize bıraktı. Rehbere, “Programda, Bitmemiş Dikilitaş’ın da olduğunu, onu niçin ziyaret etmediğimizi” sorduğumuzda, bundan haberinin olmadığını söyledi. Normal programa göre saat 12:00 civarında bizi gemiye bırakması gerekirken biz süremizi aşmıştık. Sanırım bundan dolayı Bitmemiş Dikilitaş ziyaretini iptal etmişti.

Gemiye binince ilk olarak odalarımıza yerleştik. Oldukça şık döşenmiş odaların kullanım alanı çok iyi tasarlanmıştı. Odalarımıza yerleştikten sonra yemeğe indik. Yemek servisi açık büfeydi. Tüm yolcuların yemek masası ayrılmıştı ve tur boyunca aynı masalarda yemek yedik. Yemekhane giriş kısmının altındaydı. Girişin üstünde odaların bulunduğu üç kat vardı. Onların üstünde de havuzu ve kafesi olan güverte yer alıyordu. İskelede bulunan gemimizin yanına demirlemiş dört-beş gemi daha dizilmişti. Bizimki iskeleye yanaşık ilk gemi olduğundan diğer gemilere gidecek olanlar bizim geminin lobisinden geçmek zorundaydı. Şimdilik manzaramız bir tarafta şehir diğer taraftaysa öbür gemilerle çevriliydi. Yorgunluğumuzu atmak için biraz uyuduktan sonra dışarı çıkmak yerine gemiyi dolaşmayı tercih ettik ve geceyi gemide geçirdik.
16 Ocak: Asvan, Kom Ombo
Bugün gemide uyandık, programda Asvan’ın 300 km güneyinde, Sudan sınırına yakın Ebu Simbel Tapınağı vardı. Gidiş geliş yaklaşık 6,5-7 saatlik bir yol. Bunun için sabah 04:00’da biz iki arkadaş yolculuk için hazırdık. Bizim gibi gemideki yolcuların hepsi de hazırdı. Kahvaltımızı yolda yapacaktık ve her yolcu için ayrı bir kahvaltı paketi hazırlanmıştı. Dışarıda büyük gruplar için otobüsler, bizim gibi küçük gruplar içinse minibüsler hazır bekliyordu. Bu hazırlıklar yanımıza demirlemiş diğer gemiler için de geçerliydi. Dolayısıyla saat 04-04:30 arası dışarısı mahşer yeri gibiydi. O zaman fark ettim ki bizim gemideki en kalabalık yolcu grubu Çinlilerdi. Programa göre 12:00’da gemiye dönmemiz gerekiyordu fakat biz 13:00 gibi dönebildik. Gemi 14:00 gibi yanımıza dizilmiş diğer gemilerle beraber hareket etti. Nil Nehri gezisi asıl şimdi başlamış oldu.

Gemimizin ilk durağı Asvan’dan yaklaşık 50 km. aşağıda-kuzeyde yer alan Kom Ombo’ydu. Etrafı seyretmek ve sıcak bir şeyler içmek için arkadaşımla birlikte güverteye çıktık. Hatırladığım kadarıyla ilk nehir seyahatimdi bu. Nehir seyahati deniz seyahatinden çok daha keyifliydi. Çünkü nehir vadisi boyunca sağlı sollu kara parçasını ve yerleşim yerlerini seyretmek ayrı bir zevkken deniz seyahatinde bu mümkün değildir. Hava çok yumuşak ve ocak ayı ortasında ortalama 22 (17-27) dereceydi.
Gördüğüm kadarıyla önlü arkalı beş-altı gemi birbirine çok yakın seyrediyordu. Güvertede epeyce vakit geçirdik, sanırım uzun zamandır bu kadar keyif aldığım bir yolculuğum olmamıştı. Akşam hava kararmaya başladığında yemeğe indik. Restoran kapısında organizasyonu takip eden görevli artık bizim hangi masada oturduğumuzu biliyordu ve masamıza kadar bize refakat etti. Biz yemeğimizi yerken gemimiz de iskeleye yanaşmıştı. O sırada Kom Ombo’daki rehberimizden de limanda bizi beklediği mesajını aldık. Bu sefer bizim gemimiz iskeleye yanaşan gemilerin en dışındaydı ve iskeleye çıkmak için beş geminin lobisinden geçmek zorunda kaldık. Akşam Kom Ombo Tapınağı’nı gezdikten sonra gemimize döndük.
17 Ocak: Edfu, Luksor

Gemimizin yeni durağı Asvan ile Luksor’un yaklaşık ortasında yer alan Edfu idi. Biz dinlenirken gemi Kom Ombo’dan Edfu’ya doğru seyir halindeydi. Sabah uyandığımızda gemi Edfu’ya gelmişti. Buradaki tur görevlisi, limanda bizi beklediğini ifade eden bir mesaj attı. Edfu’da ziyaret edeceğimiz Horus Tapınağı’na gitmek için diğer ziyaretçiler gibi biz de rehberimizle at arabasına bindik. İskeleyle tapınak arasındaki seyir güzergahımızda sadece at arabaları vardı. Sanki yüz yıl öncesinde gibiydik; at kişnemeleri ve at arabası sürücülerinin sesleri ortalığı sarmıştı. Arabacımız da doğrusu biraz cazgırdı ve atını hızlı sürüp diğer arabaları geçmeye çalışıyordu. Gürültülü ve maceralı bir şekilde buradaki Horus Tapınağı’na geldik. Bizi buraya getiren acente yetkilisi tapınakta bekleyen yerel rehbere bizi teslim etti. Yaklaşık bir buçuk saat burada kaldıktan sonra aynı şekilde gemimize geri döndük.
Bugün gemideki üçüncü günümüz ve bundan sonraki durağımız Luksor. Mola vermeksizin ve gün boyu yaptığımız en uzun seyahat olduğundan güvertede daha çok vakit geçirdik.

Yolculuğumuzun bu etabında güverte önceki günlere kıyasla daha kalabalıktı. Hatta güvertedeki havuza girenler bile oldu. Yolculuğun bu güzergahında bir de kanal vardı. Yukarıdan aşağı doğru geldiğimiz için kanala girip daha alt koda kanalda indirildikten sonra yola devam ettik. Kanaldan geçişimiz beklemelerle beraber yaklaşık bir saat sürdü. Akşama doğru Luksor’a ulaştık. Burası Nil’deki yolculuğumuzun son limanıydı.
Luksor’daki tur programımız dördüncü günün sabahı başlıyordu. Ama akşam 20:00 suları Karnak Tapınağı’nda bir ışık gösterisi vardı. Tur planında olmayan bu gösteriyi tur firmasının Luksor’daki çalışanı, kişi başı 50 dolar karşılığında organize etmişti. Işık gösterisi 21:00 gibi bitti. Bizden sonra burada sırada bekleyen başka gruplar vardı. Farklı dillerde farklı saatlerde gösteriler düzenleniyordu, bizim için düzenlenen gösteri İngilizceydi. Akşam program sonrası gemimize döndük. Artık gemideki son gecemizdi.
18 Ocak: Luksor
Turumuzun dördüncü ve son günü programın en yoğun olduğu gündü. Sabah gemiden valizlerimizi toplayarak 09:00 gibi ayrıldık. Önce Luksor’un batı yakasındaki Krallar Vadisi ve Hatşepsut Tapınağı’nı ziyareti ettik. Öğleden sonrada Luksor’un doğu yakasında yer alan Karnak ve Luksor tapınaklarını ziyaret ettik. Akşam 17:00 sularında tüm programı bitirmiş olduk. Program yetişmez endişesiyle yemeği ertelemiştik. Hemen Luksor Tapınağı’nın karşısındaki lokantada yemeğimizi yedik ve akşam uçağımıza yetişmek için havalimanına gittik.
Bu keyifli Nil seyahatini bazı müşterilerim veya hatırlı arkadaş grubuyla tekrar yapmak isterim. Ama bu sefer, Ebu Simbel Tapınağı’nı gemi programından ayırırım. Yol arkadaşım ortak tanıdıklarla konuşurken yolculuğun yorucu olduğunu söylemiş. Aslında haklıydı çünkü ilk programda Ebu Simbel Tapınağı yoktu ve güvertede daha fazla vakit geçiriliyordu. Ayrıca Luksor ziyareti de bir güne sıkıştırılmamıştı, iki güne yayılmıştı. Program dört gece beş gün olmalıydı. Mesela, önce Kahire’den Ebu Simbel’e uçulabilir, tapınak ziyaret edildikten sonra arabayla Asvan’a dönülebilirdi. Asvan’da bir gece kalınıp gezilecek yerler bitirildikten sonra gemi programına dahil olunabilirdi.
Kaynakça:
– https://www.steam-ship-sudan.com/en/journal/the-birth-of-tourism/
– https://www.rotka.org/nilin-son-buharli-gemisinde-agatha-christieyle-yolculuk/
– https://www.britannica.com/place/Nile-River
– https://www.worldatlas.com/rivers/nile-river.html.
-Ali Narçın, A’dan Z’ye Mısır, Ozan Yayıncılık, 2013 İstanbul.
-Eymen Fuad Seyyid, Nil, TDVİA 33. Cilt, 2007 İstanbul.
-Dost Görsel Gezi Rehberleri, Mısır, Dost Kitabevi Yayınları, 2006 Ankara.
-Toby Wilkinson-Çeviri Ümit Hüsrev Yolsal, Eski Mısır, Say Yayınları, 2013 İstanbul.
[1] Doğu Afrika göller bölgesi-Beyaz Nil ve Etiyopya-Mavi Nil.
[2] Bkz. Said Nursî, Sözler- 20. Söz.
[3] https://www.nazmiemin.com/aksam-olur-hapishane-kitlenir/