SeyahatlerAsya

Kirman ve Güney Horasan Seyahati-İran

İran’a ilk ziyaretimi 2005 yılında yapmıştım. 2010 ile 2017 yılları arasındaysa her yıl en az bir defa olmak üzere İran’ı ziyaret etmiştim. En son 2017 yılındaki seyahatimden sonra uzun bir süre İran’a seyahat etme fırsatı bulamadım; ta ki 2023 yılına kadar. İranlı dostlarımızla çok önceleri planlamış olduğumuz Kirman seyahatimizi nihayet 12-17 Ekim 2023 tarihleri arasında gerçekleştirdik. Bu yazıda, Kirman civarına ve Güney Horasan’daki rüzgar değirmenlerine yaptığımız seyahatteki gözlemlerimi paylaşacağım.

İran’ın Eyaletler Haritası

Planımızın ilk ayağı Tahran havalimanında buluşup oradan da kara yoluyla Kirman’a geçmekti. Fakat seyahatimize elimizde olmayan sebeplerden dolayı gecikmeli olarak başlamak zorunda kaldık. Şöyle ki benim valizim bindiğim uçağa alınmamış bir sonraki uçağa verilmişti. Tahran havalimanına indiğimde yetkililer elime bir bagaj makbuzu tutuşturup dört saat sonra valizimi alabileceğim bölümü göstermekle yetindiler. Ben tedirgin bir şekilde valizlerimi beklerken beni karşılamaya gelen ve beraber seyahat edeceğim arkadaşlarım cam bölmenin arkasından tasasız bir şekilde benim telaşlı halimi izliyordu. Tabii bu süreçte bir yandan da hava limanındaki insanları da gözlemlemeye çalışıyordum. İlk dikkatimi çeken şey bazı kadınların başlarının tamamen açık olmasıydı.

İran’a ilk kez seyahat eden hemen herkesin şahit olup garipsediği bir durum vardır: Uçakta iken başları açık olan yerli-yabancı tüm kadınlar uçaktan inerken başlarını kapatır ve havalimanına öyle veya böyle başları kapalı olarak girer. Yıllar boyunca bu manzaraya istisnasız şahit olmuştum. Fakat bu defa durum farklıydı. Benim için, havalimanında başı açık kadınların dolaşması gerçekten dikkat çekici ve merak uyandırıcı bir durumdu. Hatta diyebilirim ki 2005 yılından beri yaptığım tüm İran seyahatlerimi göz önünde bulundurduğumda başıma gelen en ilgi çekici manzarayla karşı karşıyaydım. 

İran’da 1979 Devrimi’nden iki yıl sonra, yani 1981 yılında, kadınlara baş örtüsü takma zorunluğu getirilmiş ve o zamandan bu yana da bu yasak istisnasız uygulanmıştır. Bir sonraki uçakla gelecek olan valizlerimin dört saat sonra geleceğini öğrendikten sonra arkadaşımın yanına gittiğimde ilk işim başı açık kadınları görünce yaşadığım şaşkınlığı onunla paylaşmak oldu. Ona bu ilginç durumun sebebini sordum. Arkadaşımın cevabını aynen aktarayım. “Benim kızım da başını açtı. Mahsa Amini’nin 13 Eylül 2022’de ahlak polisi tarafından tutuklanması ve 16 Eylül’de ölümünden sonra İranlı kadınlar arasında başlarını açan sayısı gün geçtikçe artıyor.”

Baş örtüsü takmayanlar hizmetlerden faydalanamayacak yazılı pano

Havalimanının içerisinde yürürken “Başörtüsü takmayan kadınların devlet hizmetlerinden faydalanamayacak” uyarılarının yazılı olduğu afişleri duvar ve panolarda görünce şaşkınlığım bir kat daha artmıştı. Bu uygulama Mahsa Amini’nin öldürülmesinin yıl dönümünde yasalaşmış. Hükümetin böyle bir yasa çıkarmasının başlıca amacının baş örtüsü protestolarının önünü almak olduğu kuşkusuz. 

Valizlerimin gelmesini beklerken yemeğimizi yemek ve biraz da dinlenmek için mescidin hemen yanında bulunan bir lokantada oturduk. Mescitten çıkan iki genç kadının, başlarındaki örtüleri hemen çıkarıp çantalarına koyduklarına şahit oldum. Bu ilginç olay bana 1979 İran Devrimi öncesi kadınların Şah’a karşı yaptıkları protestoları hatırlattı. Fakat o zaman durum tam tersiydi: Normalde baş örtüsü takmayan kadınlar Şah’ı protesto etmek için çarşaf giyiyorlardı. Yarım asırlık İran tarihinin özeti bir anda gözümün önünde sahnelenmişti sanki. O an bu konuda bir yazı yazmaya karar verdim. Başlığı bile hazırdı: İran’ın Başörtüsüyle İmtihanı!

Nihayet valizlerimi 17:30 gibi alabildik.  Programımıza göre Tahran’dan Kirman’a gidecektik. Kirman’a ulaşmak için yaklaşık bin kilometrelik yol kat etmemiz gerekiyordu. Yaklaşık dört saatlik gecikmeyi de göz önünde bulundurduğumuzda böylesine uzun bir mesafeyi dinlenmeden tamamlamak zordu. Biz de geceyi yolumuzun üzerindeki Yezd şehrinde geçirip yola ertesi gün devam etmeye karar verdik. Geceyi Yezd şehrinde geçirdik ve sabahın erken saatlerinde yola koyulup Kirman’a ulaştık.

                                                    KİRMAN EYALETİ

Kirman eyaleti İran’ın güneydoğusundadır. Lut çölü olarak bilinen çölün güney kısmı da bu eyaletin sınırları içerisinde yer alır. Bölgenin tek ve dolayısıyla da en önemli nehri Halil-Rood nehridir. Bölgedeki alçak çöküntü havzaları özellikle yazları tahammülü çok zor yükseklikte sıcaklıkların görüldüğü yerlerken, yüksek vadilerde hoş bir iklim hüküm sürmektedir. Kirman eyaleti İran’ın en büyük halı üretim ve ihraç merkezidir.  Hurma ve fıstık tarımı ise bölgenin en önemli geçim kaynaklarından sayılıyor.

Muhtemelen Sasani hanedanından I. Ardeşir (MS 224-241 yılları arasında hüküm sürdü) zamanında kurulan Kirman şehri, bugünkü Kirman eyaletinin başkentidir. Nüfusun büyük çoğunluğu Farsça konuşan Müslümanlardan oluşmakla birlikte sayıları az da olsa bölgede Zerdüştlere de rastlamak mümkün.

Beraber seyahat ettiğim İranlı arkadaşlarım da bu bölgeyi ilk kez ziyaret ediyorlardı. İran coğrafi olarak gerçekten çok büyük bir ülke. Türkiye topraklarının neredeyse iki katı büyüklüğünde olduğunu söylersek İran’ın büyüklüğünü zihinlerimizde daha kolay canlandırabiliriz sanırım. Kirman eyaleti, tarih boyunca ticaret yollarının uzağında kalmış bir bölge. Bu sebeple, Horasan, Orta ve Batı İran gibi sık sık istila ve savaşlara da sahne olmamış. Dolayısıyla eski Pers kültürünün kalıntıları burada hâlâ varlığını sürdürmektedir. Kirman’da Zerdüşt bir azınlığın olması bile bunu en açık delillerinden biridir. Normalde İran’ın diğer bölgelerinde selamlaşmada İslâmî dönemle birlikte kullanılan “Selam” kelimesi yaygınken Kirman’da “Doorood” şeklinde eski Farsça selamın kullanılması bu devamlılığın başka bir örneği.

                                                   Kirman Şehri

Vekil Kervansaray Oteli

Vekil Kervansaray Otel

Bu seyahatin en büyük sürprizinin bu kervansaray olduğunu söyleyebilirim. Gündüzü ayrı, gecesi ayrı bir güzel olan bu kervansarayda üç gün konakladık. Sadece bu kervansarayda konaklamak için bile Kirman’a gitmeye değer. 19. yüzyılda geleneksel bir üslupla, iki katlı olarak inşa edilmiş bu kervansarayın giriş kapısı Vekil Bazaar adlı çarşıya açılıyor. Odaların tamamı ortasında bir havuz olan iç avluya bakıyor. Giriş kapısının üzerindeki iki adet kule yapıyı süslemekte. Kulelerden birisi saat kulesi diğeri ise “badgır” yani rüzgâr kulesi olarak tasarlanmış. Badgırlar, İran’ın güney-doğusundaki sıcak bölgelerde sık rastladığımız yapılardan. Günümüzdeki klimaların görevini eski zamanlarda badgırlar üstlenirmiş. Badgırlar bunaltıcı sıcaklıklarda yalnızca binaları soğutmakla kalmıyor aynı zamanda mekandaki havayı da temizliyormuş.  Şimdiye kadar İran’da kaldığım oteller arasında en iyisi İsfahan’daki Abbasi Oteliydi. Bu listeye şimdi bir otel daha eklenmiş oldu.

Fethabad Bahçesi

Fethabad Bahçesi

Kirman’ın yaklaşık 25 km dışında yer alan bu bahçe 18. yüzyılda Kaçar döneminde inşa edilmiş. Burası daha sonra Mahan’daki Şehzade Bahçesi’ne de model olmuş. Akşam karanlığında bu bahçeyi ziyaret etmek ve buradaki konağın cephesine yansıtılan renk cümbüşünü seyretmek gerçekten büyüleyiciydi. Kirman’daki ilk günümüzün akşamını bu göz alıcı bahçede geçirdik. Kaldığımız otelin büyüsünden tam sıyrılamadan bir de bu bahçeyi görünce kendimizi adeta bir masal aleminde zannettik.

 Genceli Han Külliyesi ve Vekil Pazarı

Safevi döneminden kalma bu külliye ve Pazar kompleksi, Kirman şehrinin eski merkezinde yer alıyor. Külliye; okul, meydan, kervansaray, hamam, sarnıç, darphane, cami ve çarşıdan oluşuyor. Şehrin en büyük kapalı çarsısı olan Vekil Pazar, Genceli Han Külliyesi’nin hemen karşısında yer alıyor. 19. yüzyıl Kaçar döneminden kalma Pazar, Genceli Han Külliyesi’yle tam bir bütünlük oluşturmuş.

Bağ-ı Marandi

Klasik İran bahçelerinden olan Bağ-ı Marandi, dikdörtgen bir yapıda olup içerisinde su kanalları ve iki katlı bir köşk bulunmaktadır.  Kirmanlı Marandi ailesi tarafından 1911 yılında yapılan bu bahçe ve içindeki iki katlı köşk, bugün müze olarak kullanılıyor. Bağ-ı Marandi, Kirman civarında yapılmış Fethabad ve Şehzade bahçelerine benziyor. Baba Rıza Şah’ın (son İran Şahının babası) 1941’deki sürgün yolculuğunda bir süre burada konaklaması da bahçeye tarihî bir değer katmış.

Buz Evi

Buz Evi

Güneşte pişirilmiş tuğla ve kilden inşa edilmiş Buz Evi, kubbeli ve dairesel bir yapı olup etrafında sığ havuzlar yer almaktadır. Kışın bu havuzlardaki sular buz tutuyor ve bu buzlar kesilerek depoya yerleştiriliyor. Buzlar üst üste konulurken aralarına saman konuyor. Bina buzla doldurulduktan sonra kapı kısmı da tamamen örülerek kapatılıyor.

Buz Evi’nin taban duvar kalınlığı 6 metre olup yukarıya doğru kalınlık azalarak kubbenin tepesinde bir metreye kadar düşüyor. Yaz gelince, yapının kapı kısmı kırılıyor ve buzlar oradan günbegün alınıyor. Buz evi uygulaması İran’da çok yaygındır. Soğuk bölgelerde bu binalara buz yerine kar doldurulduğu da oluyor.

Kirman Zerdüşt Tapınağı/Ateşgede

İran’da Yezd’den sonra en çok Zerdüşt’ün yaşadığı yer Kirman’dır. Buradaki tapınak/ateşgede, 1924 yılında bazı Pers mobedleri (Hindistan’da yaşayan Zerdüşt din adamları) ve Kirman Zerdüştlerinin yardımıyla kurulmuş. Ateşgede, sedir, çam ve nar ağaçlarıyla dolu bir bahçenin ortasında inşa edilmiş. Tapınağın girişinin ön cephesinde Pehlevi dilinde üç büyük Zerdüşt inancı yazılmış: “Humata, Huxta ve Huvarshta” yani, “güzel düşünceler, güzel sözler ve iyi işler.”

Ziyaretimiz esnasında tapınağın mobedi (din adamı) de oradaydı ve biz içeriye girdiğimizde telefonla konuşuyordu. Telefondaki muhatabıyla kendi dilinde yani Avestaca konuşuyordu. Telefon görüşmesinden sonra Mobed bize tapınak hakkında genel bilgiler verdi. Bu tapınaktaki ateşin Yezd’den getirildiğini ve bin yıldır yandığını söyledi. Yanan ateşin hiç söndürülmemesi gerektiğini vurguladı. Bölge 18. yüzyılda iki defa işgale uğrayınca buradaki ateş tehlike geçene kadar Hindistan’a taşınmış.

Kirman Zerdüşt Tapınağı-Ateşgede

Zerdüştlük geleneğinde olmamakla birlikte İran’daki Zerdüştlerin yapageldikleri bazı uygulamalar sebebiyle Hindistan Zerdüştileri olan Persiler ile İran Zerdüştileri arasında bazı ihtilaflar meydana gelmiş. Dolayısıyla Persiler, İran Zerdüştilerine maddi yardım yapmayı bırakmışlar. İran Zerdüştilerinin yapageldiği ve söz konusu ihtilafa sebep olan uygulamalar ise şunlarmış: Kadınların mobed yapılması, tapınaklara yabancıların girmesine izin verilmesi ve ölülerin yakılmayıp gömülmesi. Aslında 1960’lara kadar İran’da ölüler yakılıyormuş. Fakat bu uygulama bundan sonra terk edilmiş.   

Sohbet ettiğimiz mobed bize bazı uygulamaların değiştirilmesinin gerekçesini şöyle ifade etti: “Zerdüştlerin dinî öğretilerinden dokuzuncu maddeye göre bazı uygulamalar zamanla değiştirilebiliyor. Değiştirilen bu uygulamalar da işte bu madde gereğince değiştirildi.” Fakat, Allaha iman, peygambere iman, öldükten sonra dirilmeye iman ve kendi ibadetleri olan namaz gibi kurallar ise değişmeyen inanç ve ibadetlerdenmiş.

Ateşgedenin hemen yanında Zerdüştler için Adalet Bakanlığına bağlı bir mahkeme de yer alıyor. Evlenme, boşanma, evlat edinme ve miras gibi bazı işler bu mahkemede görülüyor.

                                               Kirman Çevresi

Şehzade Bahçesi

Kirman eyaletine bağlı Mahan şehrindeki bu güzel ve geniş bahçe, adeta çölün içinde bir vaha. Dağın hemen eteğinde olduğu için, bahçeye yaklaşık 5 km uzaklıktan kanallarla su taşınmış ve Kirman’da yetişen bütün ağaçlar da bu bahçeye dikilmiş. Kadim İran bahçe geleneğinin güzel bir örneği olan Şehzade Bahçesi, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne de kaydedilmiş.

Şehzade Bahçesi, Mahan

Şehzade Bahçesi, mekânın doğal eğimi ile kademelendirilmiş ve her kademede su küçük bir çağlayan tarzında yukarıdan aşağıya doğru akıyor. Dikdörtgen formatındaki bu klasik İran bahçesinin girişindeki iki katlı köşk, 19. yüzyılda Kaçar şehzadesi adına yapılmış. Fakat Şehzade köşk bitmeden vefat edince, köşkün mimarı da bir daha buraya uğramamış. Dolayısıyla yapı da tamamlanamamış.

Şah Nimetullah Veli’nin Türbesi

Sufi şair ve Nimetullahiyye tarikatının kurucusu Şah Nimetullah-ı Veli (v. 1431), 1330 yılında Halep’te doğmuştur. Soyu İmam Cafer-i Sadık’a dayanmaktadır. Şah Nimetullah, gençlik döneminde tahsil için annesinin memleketi Şiraz’a gönderilmiş. Yirmi dört yaşlarında iken hacca gitmiş ve yedi yıl Mekke’de kalmış. Burada İbnü’l Arabi’nin tasavvuf düşüncesiyle tanışmış. Daha sonra Mısır’a giderek Kahire’de Kaygusuz Abdal’ın (meşhur Bektaşi şeyhi) da kaldığı Mukattam Dağı’nda halvete çekilmiş. Kahire’de geçirdiği üç yıl içinde Kalenderilik ile de tanışan Nimetullah, ayrıca Şeyh Bedreddin’in şeyhi olan Seyyid Hüseyin Ahlati’den gizli ilimler öğrenmiş. Suriye, İran, Irak ve Azerbaycan’ı dolaşarak Maveraünnehir’e gitmiş. Türkmenler arasında oldukça ünlenen Şah Nimetullah’ın siyasi amaçları olduğuna dair şüpheler Timur’a ulaşınca, Maveraünnehir’i terk etmesi istenmiş. Ardından Meşhet ve Herat’a gitmiş. Son olarak Mahan’a yerleşmiş ve orada vefat etmiş. Ölümünden kısa bir süre sonra (1436) bölgenin yerel hâkimi tarafından türbesi yapılmış. Bugün ayakta kalan türbe yapısının büyük kısmı Safevi ve Kacar döneminde inşa edilmiştir. Türbe; dört avlu, bir havuz, bir cami ve karşılıklı iki ikiz minarelerden oluşmaktadır.

Mahan’daki Şah Nimatullah Veli’nin türbesi, Kirman’da karşılaştığım bir başka sürprizdi. Türbe, Şehzade Bahçesi’ne giderken yolumuzun üzerindeydi. Programımızda olmamasına rağmen rehberimizin hatırlatmasıyla türbeyi de ziyaret ettik.  Nimetullahiyye tarikatı uzun süredir merak ettiğim bir konuydu. Çünkü İran, Safevi hakimiyetinden sonra tamamıyla Şiî bir kimliğe bürününce, birkaç sufi ekol haricinde tarikatlar burada tutunamadı. Bunun en önemli istisnası Nimetullahiyye’ydi (diğeri de Nurbahşiyye). Yaptığım okumalarda Nimetullahiyye takipçilerinin Safeviler döneminde tamamen Şiîleştiği ifade ediliyordu. Sufi bir ekolün Şiîleşmesi tam olarak aklıma yatan bir durum değildi. Aynı tarikatın mensupları farklı bölgelerde farklı mezheplere girip varlığını sürdürebilmesi tarikat geleneğinde normal karşılaşılan bir durum. Bunun bir adım daha ötesine giderek İran’da tutunabilen Nimetullahiler de İran’daki değişime paralel olarak Caferi fıkhına göre amel etmiş olabilirler. Bunu haricinde, sufilikle ilgili yaptıkları şeyler İmamiye Şia’sının anlayışıyla örtüşmez. Kanaatimce, Safeviler ile tarikat şeyhleri arasında önceden beri devam eden bazı dostluklardan dolayı tarikat mensupları, Safeviler’in İran’a hâkim olmasını desteklemişlerdir. Buna karşılık, Safevi şahları da tarikat mensuplarından bazılarına devlet içinde görev vermişlerdir.

Elinde yılan ve aslan üzerinde oturmuş bir derviş figürü

 Türbenin kapılarından birinde, elinde yılan tutan ve aslan   üzerinde oturmuş bir derviş figürü kabartması vardı.   Rehberimiz bu kabartmayı anlatırken yine bir başka İranlı sufi  olan Hasan Harakani’nin meşhur menkıbesine atıf yaptı. Bu menkıbeye göre, Hasan Harakanı’nin çok huysuz bir hanımı varmış, hazret kırk yıl ona sabrettiği için Allah da aslanı onun emrine vermiş. Rehberimiz menkıbeyi anlattıktan hemen sonra İranlı arkadaşım bana dönüp “Bak işte! İran kadını böyle güçlüdür” dedi. Tabii bu, son zamanlarda İran Rejiminin başörtüsü kararına karşı kadınların başlarını açarak verdikleri korkusuz mücadeleye bir atıftı.

Derviş Düellosu

Elinde yılan tutup aslana binen veli tasviri, Hindistan’dan Anadolu’ya kadar her bölgede farklı versiyonu olan çok bilindik bir derviş düellosudur.

 

Bunlardan birisi de Hacı Bektaş-ı Veli’ye aittir. Menkıbeye göre, Seyyid Mahmut Hayrani, Türkistan’dan Anadolu’ya bir dervişin yani Hacı Bektaş-ı Veli’nin geldiğini duyar. Gelen dervişin gücünü sınamak için Akşehir’den bir aslanın sırtına biner, eline de yılandan bir kamçı alır ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin yanına varır. Hacı Bektaş-ı Veli Seyyid Mahmut Hayrani’yi bu halde görünce, o da duvara biner ve yürü der; duvar da yürümeye başlar. “Marifet, cansızı yürütmektir, canlıyı değil” deyince, Seyyid Mahmut Hayrani, Hacı Bektaş-ı Veli’yi takdir ederek özür diler. İşte menkıbenin Anadolu’da versiyonlarında biri de bu.

Lut Çölü

Lut kelimesi sade, çıplak, susuz, otsuz yer anlamına gelir. Lut Çölü de lut kelimesinin tüm anlamlarını kendinde barındıran bir çöldür. Burası, İran’ın güneydoğusunda; Kirman, Güney Horasan, Sistan ve Belucistan arasındadır. 175 bin kilometrekareyle İran yüzölçümünün onda birini kaplayan çöl, minimum su izi ile dünyanın en sıcak ve kurak yerlerinden biridir. Lut Çölü, sıradışı coğrafyası sebebiyle 2016 yılında Unesco Dünya Mirası listesine eklenmiştir.

Lut Çölünde Kalut bölgesi

Yapılan çalışmalara göre Lut Çölü, demir açısından zengin ve siyahımsı bir yüzeye sahip olduğundan güneş ışığını çok fazla emer ve uzun süre tutar. Yerkürenin ve Lut Çölü’nün en sıcak noktası Shahdad bölgesi olup 2009 yılında burada uydular tarafından kaydedilen sıcaklık 71-72 (bazı kayıtlara göreyse 77-78) santigrat derecedir. Aynı bölgede 1986 yılında ölü bir inek bulunmuştu. On beş yıl önce ölmüş olmasına rağmen leş hâlâ çürümemişti. Uzmanlara göre aşırı sıcak nedeniyle ceset kurumuş ve tuzlu ortam çürüme sürecini durdurmuştu. Mumyalama bilinmeden önce antik Mısır’da da ölüler, çölde sıcak kumlar içine gömülüyordu.

Lut Çölü’nün en muhteşem manzaralarından biri de Shahdad bölgesindeki Kalutlardır. Kil ya da kumtaşı gibi gevrek taşların rüzgârın aşındırmasıyla oluşturduğu yeryüzü şekillerine kalut denir. Kalutlar dünyanın en uzun kum yapıları olduğundan uzaktan adeta bir şehri andırır. Dolayısıyla bunlara, “Hayaletler Şehri”, “Hayali Şehir” ve “Lut Şehri” gibi farklı isimler verilmiştir.

Lut Çölündeki Nebkalar-Kumullar

2019 ilkbaharında yağan aşırı yağmurlar sebebiyle kalutların bulunduğu bazı yerler sular altında kalmış ve buralarda yapay gölcükler oluşmuştu.  Bu yapay gölcüklerin bazılarının fotoğraflarını görmüş ve çok etkilenmiştim. Bu seyahatimde bu gölcükleri de görmeyi istemiştim. Fakat rehberimiz bunların geçici doğal bir durum olduğunu ve seller sebebiyle oluşan bu gölcüklerin artık olmadığını ifade etti.

Lut Çölü’nün şaşırtıcı manzaralarından bir diğeri de üzerinde ılgın ağaçları ve çalıların yetiştiği, yüksekliği 10 metreyi bulan yuvarlak kumullar, yani Nebkalar. Onlara çölün vazoları da deniliyor. Uzun yıllar boyunca esen sert rüzgârlar kumları sağa sola savururken, ağacın köklerine tutunan kumlar bu ilginç kumulları meydana getirmiştir.

Çölün Shaddad bölgesindeki son yerleşim birimi

Lut Çölü’ne Shaddad bölgesinden yani güneyden girdik. Buradaki son yerleşim yerinden sonra 270 km. boyunca başka yerleşim yoktur. Önümüzde sadece kaçakçıların kullandığı tehlikeli ve uzun bir yol vardı. Bu son yerleşimin bulunduğu yerde, çölde yıldızları seyretmek isteyenlerin konakladığı küçük bir pansiyon vardı. Çay içmek, su almak biraz da dinlenmek amacıyla biz de bu pansiyona uğradık. Pansiyonu Sakine ve Mustafa çifti işletiyor. Sakine çok konuşkan bir kadındı. Kocası bize çay hazırlarken o, elinde bir hatıra defteriyle yanımıza geldi. Benim Türkiye’den geldiğimi öğrenince, pansiyonda daha önce konaklamış Türk misafirlerin hatıra yazılarını benimle paylaşmak istemiş. Meğer, Sakine’nin bu hatıra defteri okutma uygulaması bir gelenekmiş. Gelen misafir nereliyse hemen hatıra defterinde o misafirin geldiği ülkeden daha önce gelip pansiyonda konaklayan misafirlerin hatıra yazıları okutulurmuş. Biz önceki Türk misafirlerin hatıra yazılarını okurken çaylarımız da geldi. Sakine Hanım, “Gördünüz mü, sizi çay hazır oluncaya kadar nasıl meşgul ettim,” dedi ve hep beraber gülüştük.

Çaylarımızı içtikten sonra öylece oradan ayrılıp çöle girdik. 50-70 metre yüksekliğinde rüzgarla oyulmuş sırtların bulunduğu Kalut bölgesinde dolaştık ve geceyi bekledik. Fakat bu sefer şansımız yaver gitmemişti; gökyüzü kapalı olduğundan yıldız cümbüşünü göremedik ve gece yarısı Kirman’daki otelimize döndük.

Bam Şehri, Kalesi ve Belucistan Sınırı

Bam Kalesi

Kirman eyaletine bağlı Bam şehrinin tarihi, Ahameniş-Pers İmparatorluğu’na (MÖ 579-323) kadar uzanır. Bam adı ilk kez 10. yüzyılda Müslüman coğrafyacılar tarafından kullanılmıştır. Bu yazarlara göre Bam, o zamanlar geniş bir tarım alanıyla çevrili köklü bir pazar yeriydi. Şehir, pamuklu kumaşları, zapt edilemez olduğu iddia edilen kalesi, hareketli çarşıları ve palmiye ağaçlarıyla ünlüydü. Bugün de burası İran’ın en büyük hurma üretim yeri olup aynı zamanda narenciyesiyle de meşhurdur.

Bam şehrinde bulunan Bam Kalesi, dünyanın en büyük kerpiç binasıdır. Kirman denince akıllara gelen ilk şey bu kaledir. Kalenin alanı yaklaşık 180.000 m2 olup 1815 metre uzunluğunda ve 6-7 metre yüksekliğinde güçlü duvarlarla çevrilmiştir. Kale, yerleşim bölgesi, ahırlar, ordu kışlası ve yönetim binası olarak dört ana bölümden oluşuyor. Yönetim binası kayalık bir tepe üzerinde olup çift sur/duvar ile korunmaktadır. Kalenin otuz sekiz gözetleme kulesi ve dört giriş kapısı vardır. Dış savunma duvarı hendekle çevrilidir. Eskiden, kaleye girmeden önce insanlar dış duvarların olduğu yerde üç gün karantinada kalıyormuş.

Kirman Eyaleti’nin güneydoğusunda yer alan Bam şehri, Belucistan’a sınırdır. Belucistan, en büyük kısmı Pakistan’da olmak üzere, İran ve Afganistan’da yaşayan Beluçların yurdudur. İranî halklardan olan Beluçlar Sünni’dirler. Beluçların giyim-kuşam ve âdetleri de bugünkü İran’a değil de daha çok Pakistan ve Afganistan’a benzer. İran Beluçlarının esas merkezi Pakistan sınırındaki Zahedan’dır. Burası İran’ın merkezine çok uzak olduğundan, Beluçlar tüm alışverişlerini Pakistan ile yapıyor. Belucistan’a komşu illerde yaşayan Beluçlar da İran kültürünü benimsememiş; İran kültürüyle aralarındaki farklılık hemen ilk bakışta kıyafetlerinden anlaşılıyor.

Bam Kalesinin dış surları

Belucistan ve sınır bölgeleri uyuşturucu kaçakçılığıyla meşhur. Dolayısıyla, Kirman’ın Belücistan’a sınır olan bölgelerinde bizim Güneydoğu bölgesinde olduğu gibi çok sık askerî kontrol noktaları var. Kontrol noktalarından birinin yanından geçerken yanımızdan son hızla plakasız üç taksi geçti. Kontrol noktasındaki askerler bu taksileri durdurmaya yeltenmedi bile. Rehberimiz, bu üç taksinin kaçakçılara ait olduğunu ve kontrol noktasındaki askerlerin araçlardan ateş açılacağı endişesiyle araçları durdurmadığını ifade etti. Bu kaçakçılara halk arasında “Soorti” yani “korkusuz” adı verilmiş. Genellikle üç araba halinde hareket eden kaçakçıların öndeki iki arabasında uyuşturucu bulunur, en arkadaki araba ise boş olurmuş. Askerler araçları durdurmaya çalışınca en arkadaki araba askerlerin üzerine ateş açar bu esnada da uyuşturucu yüklü öndeki iki araba da kaçarmış. Çatışmaya giren üçüncü araçtaki fedai öldürülür, sağ yakalanır veya şansı varsa kaçarmış.

Yol arkadaşlarım, sınıra daha yakın bölgelerde fidye almak amacıyla insan kaçakçılığının da yaygın olduğunu ifade ettiler. Böyle bir durumun başımıza gelmesi durumunda benim Türkiye ile pazarlık konusu olabileceğimi fakat kendilerinin İranlı oldukları için hiçbir şanslarının olmadığını söylediler. Ben de onlara dua edin rüzgâr değirmenleri Zahedan’da değil de Neştifan-Güney Horasan’daymış dedim.

Hurma Bahçesi

Seyahat güzergahımız, Kirman ve Belucistan-Zahedan’dı. Seyahat planını yaparken, görmeyi çok arzu ettiğim rüzgâr değirmenlerinin Zahedan’da olduğunu zannetmiş ve güzergaha Zahedan’ı da eklemiştim. Bu sebeple, İranlı arkadalarım Zahedan hakkında biraz araştırma yapmıştı. Bölgeyi iyi tanıyanların yol arkadaşlarıma güvenlik konusunda bazı önemli tavsiyeleri olmuş. Bu tavsiyeler, bölgeye şahsi araç yerine bölgeden kiralanan bir araçla gidilmesi, seyahat esnasında yanımızda yerel halktan birinin bulundurulması gibi basit fakat hayati önem taşıyan konulardı. Tüm planımızı bu tavsiyeler doğrultusunda yapmıştık ki, rüzgâr değirmenlerinin Zahedan’da değil de Afganistan sınırına yakın Neştifan-Güney Horasan’da olduğunu öğrendim. Planımızı buna göre değiştirmek zorunda kaldık.

Belucistan sınırında diğer bölgelerde pek görmediğimiz benzin kuyrukları vardı. Normal şartlarda İran’da bir taksi, benzin istasyonundan tek seferde 40 litre benzin alabiliyor. Buradaysa 20 litre ancak veriliyor. Sınır bölgesi olduğundan petrol kaçakçılığını önlemek adına böyle bir uygulamaya gidilmiş. Ülkemize oranla İran’da benzin çok ucuz; litresi 1,6 TL-0,055 cent. Türkiye’de benzinin litresi 35 TL civarında olduğuna göre, yaklaşık bizden 21 kat daha ucuz. Yani bir depo benzin ortalama 80 TL. Başka şehrin arabalarına bu bölgede benzin verilmemesi de bölgedeki tuhaf uygulamalardan bir diğeri. İranlı arkadaşlarım bu uygulamadan haberdar olmadıkları için benzin almak amacıyla girdiğimiz beş-altı istasyondan elimiz boş ayrıldık. Son çare olarak rehberimiz bölgede yaşayan bir arkadaşını aradı ve onun kartıyla benzin alabildik.

                                                GÜNEY HORASAN

Rüzgâr Değirmenleri

Güney Horasan Naştıfan’daki rüzgar değirmenleri

Rüzgâr değirmenlerinin anavatanı İran’dır. Kaynaklara göre rüzgâr değirmenleri Sasaniler (MS 226-651) döneminde ortaya çıkmıştır. 10 yüzyılda yaşamış büyük İslam coğrafyacısı Mesudi, İran’ın Sistan ve civar illerini bu uygulamanın ilk kez görüldüğü yer olarak belirttikten sonra buraları “rüzgâr ve kum ülkesi” diye tarif ediyor. Mesudi’ye göre bu bölgenin karakteristik özelliği, hububat öğütmek ve bahçe sulamasında rüzgâr gücü kullanılmasıdır.

Yukarıda bahsedilen değirmenler, bugün Güney Horasan bölgesinin Neştifan köyünde bulunuyor. Rehberimizin ifadesine göre burada bugün 33 değirmen var. Yaklaşık 700 yıllık olan bu değirmenlerin ağaç aksamları 80 yıllıkmış. Rüzgâr değirmeninde kullanılan keresteler yine köyde yetiştirilen servi ağacından imal ediliyor.  Dikey eksenli olan bu rüzgâr değirmenlerinden sadece beş tanesi gösteri amaçlı çalıştırılıyor. Rüzgâr değirmenleri, bundan otuz sene öncesine kadar yöre halkı tarafından faal bir şekilde kullanılıyormuş.

Bu değirmenlerin bu bölgeye inşa edilmesinin en önemli sebebi dört ay boyunca bölgede esen Sistan rüzgârlarıdır.  Normal şartlarda Sistan rüzgârları nisan ve ağustos ayları arasında etkili oluyor fakat bazen bu süre uzayabiliyor. Güney Horasan ile Kirman arasında bir eyalet olan Sistan, tarihte kum ve rüzgâr ülkesi diye bilinirmiş. Hatta “Sistan rüzgârları” halkın dilinde bir deyim hâline bile gelmiş. Sistan rüzgârı sadece Sistan’ı değil, bu değirmenlerin bulunduğu civar bölgeleri de etkisi altına almış.

İlk kitabım, Orta Çağ Aydınlığı-İslam Dünyası Bilim Tarihi’inde bu değirmenlerden bahsetmiştim. Fakat o zaman bölgeyi henüz ziyaret etmediğim ve elimde de güncel bir değirmen fotoğrafı olmadığı için Bilim Tarihi Müzesi’ndeki bir değirmen maketinin fotoğrafını kullanmıştım. Değirmenlere dair bilgilerim ve elimdeki görsel malzeme şimdi çok daha zengin.

        Kitabımızda kullandığımız rüzgar değirmeni maketi

Rüzgâr değirmenleri hakkında araştırma yaparken karşılaştığım fotoğraflarda civardaki insanların giyim-kuşamlarının hiç de İranlıların kıyafetlerine benzemediği dikkatimi çekmişti. Halk, tipik Afganistan ve Pakistanlıların giydiği kıyafetleri giyiyordu. İran’da bu kıyafetler, genellikle Pakistan sınırındaki Zahedan bölgesinde giyiliyor. Zahedan’da yaşayan halk, etnik olarak sınırın ötesindekiler gibi Beluç asıllı. Zaten bölgenin ismi de Belucistan.

Yaptığım araştırmalar sonucunda bölgeye olan merakım iyice artmıştı. İran’a yapacağım ilk seyahatte bu bölgeyi gezmeye karar vermiştim. Bu konuyla ilgili İranlı rehberlerle görüşmeye başladım. Beni dinledikten sonra ilk söyledikleri şey, bölgenin çok tehlikeli olduğu ve oraya yapılacak bir gezide rehberlik yapmak istemedikleri oldu. Konuyu İranlı arkadaşlarıma açtığımda onların tepkisi rehberlerinkinden daha sert oldu. Hatta bir arkadaşım, geçenlerde oraya bir kamyon malzeme gönderdiğini fakat hepsinin çalındığını, dolayısıyla o bölgede insanın hiçbir can güvenliğinin olmadığını söyledi. Başka işler de araya girince bu seyahatimizi ertelemek zorunda kalmıştık.

İranlı arkadaşlarımla daha önce planladığımız Kirman merkezli seyahatimize Ekim-2023’de gitmeye karar vermiştik.  Fakat bu sefer arkadaşlarım Zahedan’a da gitmeye razı oldular.

2022 yılında Zahedan’da büyük sosyal olaylar patlak vermiş ve hâlâ bu olayların etkisi tam olarak bitmemişti. Üstüne üstlük, çok etkili bir figür olan Zahedan’ın Sünni Cuma imamı daha önceleri rejim taraftarıyken bu son olaylardan sonra rejim aleyhine tavır sergilemeye başlamıştı. Dolayısıyla tüm İran’ın gözü Zahedan’ın üzerindeydi. İranlılarda, Zahedan’a karşı artan bir merak vardı. İranlı arkadaşlarıma daha önce kabul ettiremediğim Zahedan seyahatini bu sefer kabul etmelerinde bunun önemli bir rolü olmalı.

Bölgenin geleneksel kıyafetleri

Bütün planı bu bilgiler doğrultusunda yapmışken rüzgâr değirmenlerinin, Zahedan’da değil de Afganistan sınırına yakın Güney Horasan’da olduğunu öğrendim. Bu kanıya, yani rüzgâr değirmenlerinin Zahedan’da olduğu sonucuna, incelediğim görsellerdeki kıyafetlere bakarak ulaşmıştım. Meğer o bölgenin de geleneksel kıyafetleri Zahedan’dakiler gibiymiş. Bugün bu kıyafetleri orada bazı yaşlılar hariç sıradan İranlılar giymiyor. Genellikle bu kıyafetler geleneksel kutlama törenlerinde giyiliyormuş. Bizi yanıltan fotoğraf da muhtemelen böyle bir törende çekilmiş olmalı. Neyse ki birçok tehlikeden kurtulmuştuk fakat bu güzergâh gezi programımızın dışında olduğundan hesapta olmayan 1200 km yol kat etmiş olduk.

Rüzgâr değirmenleri ve bulunduğu yer İran’da pek bilinmiyor. Kirman’daki rehberimizin bile bunlardan haberi yoktu. Fakat bizim için bu değirmenleri araştırdı. Değirmenlerin bulunduğu köyün sakinlerinden bir rehberle -ki bu rehberin ailesinin de bir değirmeni varmış- iletişime geçerek bize bölgede rehberlik etmesini sağladı. Bu arkadaş zaten bölgenin tek rehberiymiş. 

16 Ekim sabahı 08:00 gibi Kirman’dan yola çıktık, akşam 17:30 sularına da Neştifan’a vardık. Hava karardıktan sonra Neştifan’a vardığımız için biraz tedirgindim. Fakat kısa sürede bu tedirginliğim geçti çünkü etraf aydınlatılmıştı.

On metre yüksekliğindeki sırtın üzerine inşa edilmiş olan değirmenlerin altlarında da tahıl öğütme bölümleri vardı. Bu değirmenlerin fotoğraf ve videolarını defalarca seyretmiştim fakat yerinde görünce daha çok etkilendim. Çin Seddi’ni gördüğümde de aynı duyguları hissetmiştim.

    Değirmen taşının ve aparatlarının olduğu alt bölüm

Burada bize rehberlik edecek arkadaş bizden biraz sonra eşiyle birlikte geldi. Mevcut değirmenlerin tarihi, çalışma prensipleri ve yapılarda kullanılan ağaçlarla ilgili bilgi verdi. Sonra da ailesine ait olan değirmenin altındaki ana üretim kısmını bize gezdirdi. Oradaki sistemi; yani değirmen taşını, milini, öğütülecek hububatın türüne göre kullanılan aparatları ve onların bakımlarını etraflıca anlattı. Üst kattaki rüzgârın kanal yoluyla alt kattaki değirmen bölümüne aktarılarak çalışanların serinlemesi ve mekânın havalandırmasını sağlayan sistem çok ilgimi çekti.

Yaklaşık 1500 yıllık bu Rüzgâr değirmenleri etrafında zamanla önemli bir kültür ve bilgi birikimi oluşmuş. Rehberimize göre bu değirmenlerin 1000 yıllık bir geçmişi var. Sanırım konu hakkında bölgede İslam öncesi döneme ait yeterince çalışma yapılmadığından böyle bir kanaat oluşmuş. Aslında rüzgâr değirmenleri Orta Çağ bilim tarihçilerinin iyi bildiği bir konudur.

Seyahatimizin son etabı olan rüzgâr değirmenlerini de gördükten sonra gezimiz sona erdi. Önümüzde uzun bir dönüş yolu vardı.  Neştifan’dan dönüş yolculuğuna başladık. 340 km kuzey yönünde gittikten sonra gece 01:00 sularında Horasan’ın en önemli şehri Nişabur’a geldik ve burada geceledik. Ertesi sabah yaklaşık 800 kilometrelik Nişabur-Tahran yoluna koyulduk. Bu uzun yolculukta, arkadaşlarımla beraber 2024 yılında yapacağımız seyahatleri de planladık. Bu plana göre seyahatimiz, İran’ın kuzeybatısındaki Huzistan eyaletinden başlayacak, Basra Körfezi’nin doğu sahili boyunca devam edip Benderabbas’ta son bulacak.

Arkadaşlarım 17 Ekim akşamı beni Tahran havalimanına bıraktılar ve böylece gezimizi noktalamış olduk.

03.12.2023. İstanbul.

Kaynakça:

M. Erol Kılıç, “Nimetullah-ı Veli”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.33, İstanbul 2007.

Mehmet Dağlar, Safevî Bürokrasisinde Seyyidler (1524-1629), History Studies, 12/3, Haziran 2020.

Nazmi Emin, Orta Çağ Aydınlığı–İslâm Dünyası Bilim Tarihi, Erem Pazarlama Kültür yayınları, İstanbul 2015.

Salim T. S. Al-Hassani, 1001 İcat- Dünyamızda İslam mirası, Foundation for Science, Türkiye 2010.

Tahsin Yazıcı-Mürsel Öztürk, İran, TDV İslam Ansiklopedisi, 22. Cilt, 2000 İstanbul.

-https://en.wikipedia.org/wiki/Arg-e_Bam#/media/File:Ancient_Bam,_2002.png

https://www.tappersia.com/lut-desert/

https://itto.org/iran/attraction/Lut-Desert/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu