AfrikaMakalelerSeyahatler

Mısır Hapis Hatıratı

Akşam Olur Hapishane Kitlenir

Tam iki yıl önce yani 01 Mayıs 2014 de Mısır’da tutukluydum. Orada ki on günlük hapis hayatımı yazmıştım ama yayımlamak için üzerinden bir yıl geçmesini bekledim. Şu an üzerinden iki yıl geçti artık yayımlama vakti geldi.

Nisan 2014 de Mısır’a seyahat için gitmiştim; Mısır benim sık sık ticaret için gittiğim yerdi. Ayrıca daha önceden de seyahat amaçlı gitmiştim; Kahire çevresindeki hem Firavunlar devrinden kalma bölgelere hem de İslami devirden kalma bölgelere.  Sıra Mısır’ın çevresini gelmişti. 27.04.2014 de İskenderiye’ye rehberimle Günü birlik gitmiş dönmüştük.  28.04.2014 Sabahı Kahire’de otelden Nil deltasını ve İsmailyye de bulunan Süveyş Kanalını görmeye çıkmıştık. İsmailiye; Hidiv İsmail paşadan ismini aldı. Onun devrinde 1859 da Süveyş kanalı yapılmaya başlandı. Bu şehirde o zaman kanalın yapılmasında çalışacak insanlar için kuruldu. Delta kenarı olduğu için yol kenarları mango ve palmiye ağaçlarıyla doluydu. Buralar, antik dönemde dünyada en yoğun tarım yapılan bölgeleri olarak bilinir. Kanala giderken yol kenarındaki satıcıdan mango, fıstık ve şeftali aldık, sonrada kanal kısmına geçtik. Kanala girerken askeri geçiş noktası vardı, kimlik kontrolü yapıyorlardı. Benim diğer ülkelerden alışkanlığım gibi burada da pasaportu otele bırakıp sadece otel kartını yanıma almıştım. Burasının askeri bölge olması ve ihtilalin daha yeni olması bir de üstüne üslük bugünkü Türk hükümetiyle olan politik gerginlik de işe tuz biber olmuştu. Her şey üst üste gelince, eskilerin ifadesiyle “esbap bi-külli sukut etti”.

Kanal girişindeki askerler bizim turcu ve şoföründe kimliklerine baktılar. Bizim turcunun kimliğinde de sorun vardı, tam ne olduğunu anlayamadım ki arabadan indirdiler bizi. Sanırım 2,5-3 saat orada kaldık. Oradan da İsmailiye karakoluna getirdiler. Bu sırada sık sık bizim başbakanla Sisi’yi soruyorlar bana; iki ucu kızgın bir demir gibi nereden tutsan yakacak. Bende sualleri geçiştiriyorum. Karakolda iken otelden pasaportumun fax’ı geldi fakat yine de bırakmadılar. Bu süreçte 5 saat karakoldaydık. Turcuya tamam dediler ama beni bırakmadılar. Burada karakolun girişinin sağında mescit vardı, koridordan içerisi görülüyor. Akşam iç ezan okundu karakolda ve namaz kılındı. Koridordan namaz kılanlar görülebiliyordu çünkü kapısı açık. Buralarda bir adet var, ezan okunduğu gibi insanlar işlerini bırakıyor namaza gidiyor.

Turcu parasını almak istedi ama cebimde az para vardı; 440 pound ve 30 dolar. Bana da lazım olur çıktığımda veririm dedim. Ayrıca turcuya bu bizim dördüncü turumuz neden böyle yapıyorsun sorunca o da şoförün isteği kendisinin bir talebinin olmadığını söyledi.  220 pound ve 30 doları ona verdim. Birde anlaşmamızdan daha fazla vereceğimi söyledim çünkü gece yarısına kadar orada beklediler. Turcu sabah gelip beni alacağını söyledi. Devlet birimleri sabah açılacak bizim sadece bir istihbarı bilgilerimize o zaman bakılıp salıverileceğimizi söyledi ve gitti.

Esasen burası hapishane nezarethane arası bir yer. Beni bir koğuşa götürdüler ki, 10-12 metrekare bir oda, tuvaleti içinde ve yan yana sıkışmış altı kişi yatıyor. Normalde mevcut sayı oraya fazla olmasına karşın beni güler yüzle karşıladılar ve hemen çat pat İngilizce sohbete başladılar. Doğrusu sevdim onları, başlangıç fena sayılmazdı. İlk gece 61 yaşındaki Abdullah abi yerini bana verdi o ayaklarımdan sıkışmaya çalıştı. Üzerimde kot pantolon ve uzandığımda dar sayılabilecek gömlek vardı. Koğuş arkadaşlarından mühendis olan Salah İstanbul’a gelmiş, sohbet için ortak noktalar arıyordu. 25 yaşlarında Ali Hassadi adında genç cevval bir arkadaş vardı onun İngilizcesi daha iyiydi, o daha çok yakınlık gösterdi, pek kabına sığmayan tiplerden.

Koğuşa İlk Girişim

Her tutuklanan gibi bende yarın çıkacağımı söyledim. Arkadaşlara ve odaya mütecessis gözlerle bakıyorum, onlarla konuşuyorum ama zihnim başka şeylerle meşgul. Normalde odalar sıkışık olduğundan her yeni gelene herkes itiraz ediyor odamız dolu diye. Belki yabancı olduğum için böyle bir tavra maruz kalmadım. Artık odamız benimle 7 kişi oldu. Duvarın boyu yaklaşık 3,5 metre dersek bir kişiye düşen yer miktarı enlemesine 0,5m. Mevcut yere ancak ters düz yatıldığında sıkışılabiliyor. Yerde yatak türü bir şey yok sadece battaniyeler var onların üzerinde yatılıyor. Neyse geç oldu, ben Ali ile Sadi’nin arasına sıkıştım, Abdullah abide ayaklarımızdan yukarı yattı. Yatınca gömlek daha da daraldı bende üsten ikisi hariç düğmeleri açtım. Yattık ama diğer koğuşlardan bazen bağırtılar geliyordu. Işık açık uyumaya çalışıyordum, ilerleyen saatlerde hava soğuyunca Ali pikesini benimle paylaştı. Arkadaşların dışında her yer kasvetti ama benimse içimde yeni edineceğim tecrübelerin heyecanı vardı. Kafamda ufak sıkıntıya mukabil okuyarak elde edeceğim tecrübelerin hayali uçuşuyor hem de Mısır hapishanelerinde. Bazıları 20 gün askerlik yapar ama hikayesi bitmez. Bizimki de o cinsten gözüküyor. Hatta Allah ömür verirse torunlara bile anlatılacak türden. İlk gece bu şartlarda hem uyumaya çalışıyorum hem de bunlar kafamdan geçiyor. Tabi bununla alakalı meşhur bir fıkrada aklıma geldi.  Karadenizli iki arkadaş Amerika da Kızılderililer için kelle avcılığına başlar. Dağ bayır dolaşırken gece olur bir yerde uyurlar. Sabah birisi uyanır ki etrafları Kızılderililerle dolu, hemen arkadaşına seslenir kalk parayı bulduk. Her neyse ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama sabah namaz vakti girmişti arkadaşlar namaz için kalktılar. Herkes cemaatle namaz kıldı. İmamlığı da Mühendis Salah yaptı. Namazdan sonra arkadaşlar bir şeyler okumaya başladılar sonra tekrar uykuya dalındı ki sanırım bu dönemde biraz uyudum.

29.04.2014 sabahı yeni güne yeni umutla uyandık. Arkadaşlarla lavaş ekmekle kahvaltı yaptık. Ve beni çağırmalarını beklemeye başladım. Zannediyordum ki bizim rehber pasaportun kopyasıyla problemim yoktur diye yazı alacak ve karakola gelip beni çıkaracak. Değişik isimleri çağırmaya başladılar o sırada beni de çağırdılar ve bende odadan hole çıktım. Etrafta bizim koğuştaki tiplere benzemeyen insanlar vardı. Hayatımda ilk kelepçeyle burada tanıştım. İkişerli kelepçelendik, hatta birisi dikkatimi çekti elinde battaniye ve yastık vardı. Toplandıktan sonra tutukluların konduğu arabaya bizi bindirdiler. On kişiydik, sekizi sigara yaktı ki ortalık kısa sürede duman bulutuna döndü. Tutuklular aralarında gürültülü bir şekilde sohbet ediyorlardı, bense kelepçelere pür dikkat kesilmişim. Üzerine Tayvan malı yazıyor, hiç aklıma gelmemişti kelepçenin de bir sektör olduğu. Kaliteli bir mal, belli gevşeklikte takılmış istenirse diş, diş sıkılıyor ve her dişte ğırç diye ses çıkarıyor. Bende bastım ona ve sesi sevdim ama mekanizma biraz daraldı.  Yolda tekrar dokundum biraz daha daraldı ama hala elimi sıkmıyordu. Daha sonra tekrar dokundum ki ğırç sesiyle tekrar bir diş daha attı ki bu sefer hafifçe elimi sıktı, mekanizmanın çalışması ve sesi sanki hoşuma gitti. Bileğimi hareket ettirmeye çalışırken görevli fark etti kelepçenin elimi sıktığını ve tekrar mekanizmayı gevşetti. Yolda başka yerlerden başka tutuklularda alındığı için beklemelerde tekrar ben kelepçeyle oynamaya başladım tekrar elimi sıktı ki görevli de beni izliyormuş tekrar gevşetti sağ olsun. Neyse bir sonraki durakta ben tekrar kelepçeyle uğraşmaya başlayınca görevli uyardı bir daha açmam diye. Doğrusu ben o işlemi ne diye sevdim onu da bilmiyorum. Tabi ben nazari dikkatimi o tarafa vermişken sigara dumanının kasavetini unuttum. Hayret hiç sekme yok her arabaya binen sigarasını yaktı. Neyse bu sırada bizde adliyeye vardık.

Adliyeye bodrumdan içeri girdik ve üçüncü kata geldik, orada bir köşede banklara oturarak beklemeye başladık. Yanımız da bir çay ocağı vardı, çaycı ellili yaşlarda neşeli birisi. Sık sık tamam diyor ki, Mısırlılarda bizim gibi o kelimeyi kullanıyor. Çaycımız Türk olduğumu anlayınca laf atmaya başladı. Burada en çok söylenen söz Türklerle karşılaşılınca; yavaş yavaş Hasan Şaş. Bizim 3. Olduğumuz dünya kupasından Mısırlıların hafızalarında kalmış. Burada daha önceleri böylesine sık, sık bizim başbakanı sormazlardı bana. Hüsnü Mübarek döneminde çok geldim buraya fakat başbakanla ilgili sorulduğunu hatırlamıyorum. Türkiye’nin ihvancı olduğunu düşünüp bazen bana ihvancı olup olmadığımı da soruyorlar. Bu tip ülkelerde devletin zirvesine göre resmi zevahir kolayca şekil alabiliyor.

Adliyede Avukatlarla Anlaşma

Tutuklular sırasını bekliyor tek tek hâkimin karşısına çıkmak için. Ben hala bizim turcu gelecek diye ümitleniyorum ama nafile, belki sertifikalı turcu olduğundan bana gayri resmi tur düzenlediği için başına bela olur diye de gelmemiş olabilir. Her neyse artık gelmeyeceğine bende kanaat getirdim. Etrafta dolaşan genç avukatlar vardı, tutuklulara 100 dolar karşılığı avukatlıklarını yapabileceklerini teklif ediyorlardı. Ben de ona sordum benim avukatlığımı yapması için. Lakin param ve pasaportum otelde, önce Kahire’deki otelden pasaportumu getirecekler ben çıktıktan sonra beraber otele gidip paralarını ancak verebileceğimi söyledim. Eh risk katsayısı yükselince fiyatta yükseldi ve bana bin dolar dedi. Nedenini bilmem ama pazarlık etmedim belki iyi hizmet alabilirim diye. Çünkü o para onlara göre çok paraydı. Genç avukatlarla anlaştık, 25 yaşlarındaydı ve eşi de avukattı. Başka bir genç ortakları daha vardı ki fazla girgin ve uyanık görünüyordu.  Orada bana içecek bir şeyler söylediler ve durumumu konuştuk.

Sanırım 14;00 sularında beni hâkim karşısına çıkardılar. Hâkim gençti yanın dada ara sıra konuştuğu birisi daha vardı. Ayrıca bir tercüman ve birde kâtip vardı. Kâtip söylenenleri elle yazıyordu. 30 yaşlarında olan bayan mütercim avukatları kabul edip etmediğimi sordu, daha sonrada hâkimin yanındaki arkadaşı bana, bizim başbakanı ve Sisi hakkındaki görüşlerimi sordu. Soru kendi zatında müşkülatlı. Sisi, o günlerin yeni ihtilal lideri tanımam, bilmem, etmem ne diyebilirim ki. Bende daha politik aynı zaman dada inandığım şeyi söyledim; “halkların muhabbeti önemli, politik liderler geçicidir”. İki halkın dostluğu çok eski döneme dayalı, 870’li yıllarda orada ilk kurulan Türk devleti Tolunoğullarıdır ki, oradaki en eski camilerden biriside o dönemden kalma “Tolunoğlu Ahmet camii”. Daha sonra Eyyubiler, Memluklular ve Osmanlıları da hesaba katarsak bin yıllık bir hukuk var. Arada gelip giden liderlerle bu değerlendirilemez.

Tercüman Savunmamı Tercüme Ediyor

Esas sorgulamaya başlamadan önce genel isim bilgileri sorulduktan sonra üzerimdeki elbiselerin tanıtımını da yaptılar. Sonra da ne için buraya geldiğimi sordu; mütercim örtülü bir bayandı bizim avukatlardan biriside hanımdı ve o da örtülüydü. Gördüğüm kadarıyla adliyedeki bayanlar klasik veya modern olsun hep örtülüydü. Soruları mütercim bana soruyordu, ana dilimin Türkçe olup İngilizcemin zayıf olduğunu bundan dolayı benimle yavaş konuşmasını istedim ve sorgulama bu minval üzere devam etti. İş adamı oluğumu Mısırla yıllık iki milyon Euro’luk ithalatımın olduğunu, bundan dolayı sık sık buraya geldiğimi lakin bu sefer seyyah olarak geldiğimi anlattım. Önümüzdeki yıllarda da müşterilerimi getirmeyi planladığımı ondan dolayı onlar için yer baktığımı ifade ettim. Ayrıca dolaşmayı düşündüğüm yerlerin isimlerini sıraladım ve Süveyş kanalı da bunlardan birisiydi. Gideceğim yerlerle alakalı detay vermeyi de ihmal etmiyorum. Burada bulunmamın sebebi olan pasaport taşımama sebebini sordular; genel itibariyle yabancı ülkelerde pasaport yerine otel kartıyla dolaştığımı çünkü pasaport kaybetme veya çantamım çalınma ihtimalinden dolayı onu otelde tutuyorum. Hep gözüm korkar eğer kaybedersem yeniden çıkarmak çok zaman alırmış. Hakim bana, bu ülkenin kuralları var, hem de askeri alana giriyorsun dedi. Ona kastımın olmadığını buranın askeri alan olduğunu bilmediğimi, dikkatsizlik ve alışkanlıktan kaynaklandığını anlattım. Elimde kanalla ilgili harita var mı diye sordu; hayır dedim elimde Mısır’ı tanıtan bir kitap var o da karakolda çantamın içinde. Neden yalnız olduğumu sordu ki, yalnız olmadığımı yanımda tur rehberinin olduğunu ve aynı rehberle daha önce Sakkara ve Giza bölgesine gittiğimi, iki gün öncede İskenderiye’de olduğumuzu ve rehberi daha önce kaldığım Ramses otelden tanıdığımı anlattım. Rehberin ifadesinde olması gerektiğini söyleyince avukatta müdahale etti. Genel itibariyle iyi havada geçti sorgum. Hâkim kibar davrandı bana.

Sorgulama bittikten sonra kelepçeler takılarak tutuklu arabasını getirildik. Bizde ki cezaevi arabaları gibiydi. Tutuklu bulunduğum karakola döndük. Telefonum kasadaydı ve avukatlar yardımıyla aldım onu evi aradım ve dönüşümün gecikeceğini söyledim.  Avukatlar pasaportumun otelden alınması gerektiğini söylediler benim çantadaki otel kartından oteli aradık. Zaten onlarında haberi vardı çünkü bir gün önce karakola fax çekmişlerdi. Pasaportumun aslının odamdaki şifreli kasada olduğunu söyledim.  Otel görevlisi pasaportumun kime verilmesi gerektiğini el yazısıyla yazıp ilk otele giriş yaparken attığım imzayı atarsam verebileceklerini söylediler. Akşam avukatlar otelime gideceklerdi bana da yemek söyleyip ayrıldılar.

Mahkeme Dönüşü Ali’nin Kek İkramı

Görevliler beni koğuşa götürdüler ama başka bir koğuştu ki sanırım orada beş kişi vardı. Onlar kalabalık diye beni istemediler aslında bende o koğuşu pek sevmedim dünkü koğuş arkadaşlarımdan farklıydılar. Hemen oradan çıktım ve eski koğuş arkadaşlarımın yanına gelerek gülümseyerek ben geldim dedim; sanırım bu akşamda buradayım. Kendimin neşeli olduğunu hissettim. Ali bana bisküvi ikram etti, sonra benim avukatların ısmarladığı köfteler gelince bende onlarla paylaştım. Avukat tuttuğumu ve bin dolara anlaştığımı söyleyince Ali çok içerledi, 150-200 dolar ile olacak işti. Odadaki diğer altı kişiden dört kişide telefon vardı. Ali telefonunu kullanabileceğimi söyledi. Bu akşam biraz daha rahat hissettim kendimi. Arkadaşlarla daha yakın sohbet ettik. Burada basit suçluların kaldığını, politik suçlularınsa başka yerlerde kaldıklarını öğrendim. Basit suçlarla hapishaneler dolmuş, koğuştaki arkadaşlar, 6-4-3-2 aylardan beri buradalarmış.  Ali ise 10 gündür burada. Ali’nin hanımı da kadınlar koğuşundaymış ve 2,5 aylık da hamile. Basit bir kavgadan dolayı buradalar; anladığım kadarıyla bizde kavga anında veya karakolda çözülebilecek olaylardan dolayı burada hemen hapse atılıyor. Hem de her taraf hınca hınç dolu olduğu halde. Burada mahkûmlar zor şartlara kendilerini adapte etmişler. Yeni gelen mahkûmları gece koğuşlara dağıtıyorlar ki yatacak yer yok sadece kapı kenarında sabahlıyorlar. Bir gece bize de iki kişi geldi ve dokuz kişi kaldık.

İkinci gecede arada sıkışık yattım ama uyuduğumu hissettim. Koğuştaki arkadaşların çoğu yatsı namazını kıldıktan sonra uyuyor kalanı ise bazı şeylerle meşgul oluyor. Burada zaman, namaz vakitlerine göre ayarlanıyor. Akşam yemeği ikindi sonrası yeniyor. Kahvaltı 08-09,00 arası yeniyor. İki öğün yeniyor ama arada atıştıranlarda oluyor.

30.04.2014 sabah uyandık lavaş ve karper türü peyniriyle kahvaltımızı yaptıktan sonra mahkeme için tekrar koğuştan çıktım. Bu da bir önceki günün tekrarı gibi ama bu sefer etrafa yabancı gözlerle bakmıyordum. Ara sıra kelepçe ayarlarıyla oynuyordum ama yine de sükun içindeydim. Neşeli çaycımızın köşesine geldik ve banka oturduk. Çaycı hemen laf attı yine ama bu sefer tebessümle karşılık verdim. Avukatlarım yanıma geldi pasaportumun onda olduğunu asayiş berkemal der gibi el işareti yaptılar. Sırasıyla mahkûmlar dünkü gibi hakimin huzuruna getiriliyor. 12;00 sularında avukat geldi ve halas dedi. Burada en çok kullanılan kelime bu, bir sürü manası var; kurtuldu, iyi oldu veya bitti gibi. Beklediğimiz sonuçtu ama yine de rahatladık.

Burada tüm namazlar cemaatle kılınıyor ve ardından Kur’an herkes okuyor, bizde onlara ayak uydurduk. Kot pantolonumun arkası yırtılmıştı ki tam azizlik yapacak zamandı. Abdullah abiden iğne iplik aldım ve yırtığı kaba saba diktim. Artık oradaki arkadaşlardan biriydim, misafirlik bitmişti. Burada tuvalette soğuksuyla banyo yapılıyor. Arkadaşların sabun şampuan teşkilatı tamamdı.

Herkesin işi bitince mahkûm arabasıyla döndük. Beraat edenler üst kata çıktı diğerleri koğuşa. Bana polis senin işin iki saat bekledikten sonra bitecek dedi ve koğuşa getirdi. Bu sefer arkadaşlara yine ben geldim ama iki saat sonra gideceğim, müdür yokmuş şu an onu bekliyorum. Buradaki arkadaşlar daha geç olabilir dediler çünkü akşam 21;00 sularında ancak gelirmiş. Zaman uzadıkça meselenin bitmediğini anladık. Avukatın ve burada ticaret yaptığım arkadaşın telefonunu yazmıştım. Avukatı aradık Ali’nin telefonundan, güvenlik kontrolü gerekliymiş. Yarında 1 Mayıs tatil, Cuma – cumartesi burada tatil; demek oluyor ki işimiz Pazar- pazartesine kalıyor. Bu arada bizim Ali yerinde duramıyordu Türk elçiliğinin telefonunu buldu fakat tatil. O gece biraz sıkıntılı ve zor geçti, anlaşılan 4-5 gün daha buradayız. Ali kendi eşofmanını bana verdi kendisi başka giydi. Mühendis Salah da XL olan tişörtlerinden birini bana verdi. Artık yarın çıkıyor ümidim yoktu, buradaki şartlara ayak uydurmaya çalıştım. Çantamdaki Mısır kitabında okumadığım yerleri bitirim.

Koğuştaki yürüyen sistemi öğrenmeye başladım. Günde bir kez iaşe veriliyor; lavaş etmek ve iki paket karper türü peynir birde ona benzer labne türü eritme peyniri. Cuma ve pazartesi görüş günü olduğundan evlerde pişmiş yemekler geliyor. Görüş süresi üç dakika. Kirli elbiseler ve kap kacak veriliyor, temiz elbiselerle yiyecekler alınıyor. Burada yemek sıkıntısı yok herkes gelen yemeklerini koğuşla paylaşıyor. Dolap olmadığından bazı yemekler hemen tüketilmesi gerekiyor. Tavuk ve böreklerde küflenmeler gördüm.

Çay parayla ama çok ucuz. Günde bir kez çay veriliyor 1lt si 5 Mısır paundu (1 dolar =7 Mısır paundu). İki kişi çay içmiyor böylece 1lt. Çay 5 kişiye bölüştürülüyor. Çayın içine şeker karışmış bir şekilde veriliyor, bana da bir bardak verdiler. Normalde şekerli içmem ama içtim onu. Sanırım burada en çok çay ve yürümeyi özledim. Hapis filmlerinde gördüğümüz volta atmanın değerini bilmek lazım. Volta atmak baya bir lüks burada.

Hayat tamamen 10 metrekare odanın içinde geçiyor. Sadece tuvalete giderken 4-5 adım atılıyor gerisi yok. Akşam 21;00 sularında arkadaşın telefonunu Türk konsolosluğundan aradılar ve benden bilgi aldılar. Onların konsolosluk avukatlarının olduğunu onu gönderebileceklerini ama şimdi tatilde olduğu için ellerinden bir şey gelmeyeceğini ayrıca güvenlik kontrolünün rutin olduğunu, burada işlerin yavaş yürüdüğünü söylediler.

01.05.2015 sabahı güne başladık ki ilk kez tam gün koğuşta olacağım. Mühendis Salah, Türkiye’yi bildiği için taksimde olaylar olacağını ve polisin onlara müdahale edeceğini söyledi. Artık banyo zamanı gelmişti. Arkadaşın sabunu aldım, wc’nin musluk hortumu biraz uzundu ayrıca plastik boya kovası ve 1lt.’lik üst kısmı kesilmiş plastik şişede vardı. Hava sıcak olduğundan rahatça duşumuzu aldık. Her zaman üzerimde kumaş mendili taşırım. Tam bir Asayı Musa gibiydi bana burada. Bana havlu vazifesi gördü. Yıkaması ve kurutması da kolaydı. Belki tam havlu konforu yoktu ama on metrekarelik odada yedi kişiyiz, neyin konforu yerindeki. Mevcut şartları göz önüne alırsak, şartların en iyisini yaptı diyebiliriz.  İleriki tarihlerde”kumaş mendil“adlı bir yazı kaleme almayı düşünüyorum*.

Burada rutin güne de alışmaya başladık. Beklentide olmayınca akşam kolay oldu. Hünerli Abdullah abimiz kullanılmış pet şişelerin etrafına iki kat bez sardı. Sadece ağıza kapak vidalanacak kadar boşluk bıraktı ve bezlerin uç kısımlarını dikti. Sonra bezleri ıslattı ve izoleli pet şişeyi daha yayvan bir kaba koydu. Bunlardan üç adet yaptı. İçlerine su koydu ve dışındaki ıslatılmış bezlerden kuruyanları tekrar ıslatıyordu. Böylece koğuşun soğuk su ihtiyacını karşılamış oldu.

Daha öncede söylemiştim ben hariç altı kişiden dördünün bataryalı telefonu var. İlaveten de telefonların 3-4 adette bataryaları var ki gece vakti şarj etmek için. 50 Mısır poundu karşılığında buradaki memurlar tarafından içeriye sokuluyor telefonlar. Oda yüksekliği 3,5 metre civarında, yukarıdan sarkan lambanın ampulünün bağlandığı kısımdan paralel hat alınıyor ve sabaha kadar ellerindeki boş bataryalar dolduruluyor. Her halükarda insanlar çözüm üretiyor. Yani su yolunu buluyor. Tam gün kalınca daha çok detaylara vakıf oldum. Mesela burada iki kişinin hükmü biçilmiş, birer yıla mahkûm olmuşlar. Odadaki iki kişinin sigara içmesi odayı kısa süreliğine etkilese de sürekli çalışan yukarıda güçlü bir aspiratör sistemi olduğundan odada duman uzun kalmıyor.

Lise edebiyat kitabından yazarı meçhul bir şiir aklıma geldi ki yazımızın başlığı da ondan mülhem.

Akşam olur hapishane kitlenir/ Kimi kâğıt oynar kimi bitlenir

Kiminin temyizden evrakı gelir/ Düştüm bir ormana yol belli değil

Yatarım, yatarım gün belli değil.

Gece Yarısı Gelen Misafir

Gerçi burada kaldığımız yer hep kilitli; namaz vakitleri ve tuvalete gitmeleri haricinde ya oturuyor veya uzanıyoruz. Birde arkadaşlar kartondan damaya benzer bir şey yapmışlar ki bazen oynuyorlar. Gece tam yatmıştık ki koridordan gürültüler geldi ve kapı açıldı. Anlaşılan yeni mahkûmlar vardı. Odalardan gürültüler geliyor, sanırım insanlar odamız dolu diye itiraz ediyor yeni gelenleri odalarına almamak için. Bizim arkadaşlarda itiraz ettiler fakat bize de iki kişi verdiler, böylece toplam dokuz kişi olduk. Bize gelen arkadaşlar ancak wc ile giriş kapısı arasında ki 1,5 metrekarelik giriş çıkış holündeki taşa oturdular. Arkadaşlardan birisi kendi altında bulunan küçük hasırı onlara verdi ve onlarda onu altlarına serdi. Yeni gelenlerin oturduğu arada bazı plastik kap kacak da vardı ki onları da toparladı arkadaşlar, böylece biraz daha rahat oturmaları sağlandı. Ama wc ye giderken biz zorlanarak geçiyoruz. Onlarda kavga etmişler; birisi kıvırcık saçlı yirmili yaşlarda gözleri korkuyla doluydu. Sabaha kadarda hiç uyumadı. Sık sık uyandığımda gözleri açıktı. Diğeri ise öyle değil daha rahattı. Bizim koğuştaki Sadi ile beraber gürültülü sohbet ettiler ve daha sonrada hemen uyudu. Mühendis Salah da kendisinin örtüsüyle üzerlerini örttü. Sabah olancada onlar mahkemeye gitti tekrarda dönmediler.

02.05.2014 Bugün burada dördüncü günüm ve hiç beklentim yok. Cuma- pazartesi 13-17;00 arası plastik kaplarda arkadaşlara yiyecekler geliyor. İlk akşam sıcak yemek oluyor ve bura şartlarında ziyafet sayılıyor. Bu akşamda böyle oldu. Koğuş arkadaşımız Doktor Bey’e gelen sıcak yemekler; tavuk yahnisi ve makarnaydı. Beraberce yerken bazılarının turşuları vardı ikram ettiler. Turşunun yemeği bu kadar lezzetlendirdiğini bilmiyordum. Keyifli bir yemek oldu, koca plastik kap makarna bitti ki ilk kez doyduğumu hissettim. Yemekle beraber meyvelerde gelmişti ki, arkadaşlar ara ara ikram ediyorlardı. Yemekler ilk gün sıcakken iyi oluyordu fakat ilerleyen günlerde hep kontrol edilip yeniyordu çünkü küflenebiliyorlar. Ama devletin verdiği karper türü peynir ve lavaş her zaman yenebilir cinsten.

Bugüne kadar geçen süreçte siyasi hiçbir şey konuşmadık. Kendi aralarında konuşuluyordu mu fark etmedim. Her gün koğuşa eskiden beri ismini duyduğumuz el – ahram gazetesi geliyor. Gazete önce okunuyor sonrada yemek için yere seriliyor. Gazete hür yazabiliyor mu diye sorunca onlarda, o da bizim kadar hür dediler. Bu gece tok mideyle yattım. Bunu söylerken akşam az yiyerek yatmayı tercih ediyorum fakat gelen sıcak yemekler ve nevaleler fikrimizi bozdu, bizde adamakıllı yedik.

03.05.2014 bugünde dün gibi sıra dışı bir şey yok. Artık her gün bende wc’de duş alıyorum. Burada duş alırken manzara pek iç açıcı olmasa da ferahlama için iyi bir fırsat. Sanırım okumanın dışında yapabileceğim en iyi şey. Burası başını yastığa koyduğu gibi uyuyan insanlar için iyi vakit geçiyor ama uykusuzlar içinde o denli zor. Hapishanelerde insanlara belli meslekler öğretip o işle meşgul etmenin ne kadar lüzumlu olduğunu burada daha iyi anladım. Çalışan insan ancak oturduğu zaman dinlenir çalışmayan ise oturmadan dolayı yoruluyor, yorulmanın bile nimet olduğunu öğreniyor insan.

04.05.2016 Pazar günü burada hafta başı, benim güvenlik soruşturmamın ilk günü. Güne yine banyo yaparak başladım. Kahvaltıda lavaş peynir ve arkadaşların ikram ettiği yumurtayı yedim. Ayrıca İsmailyye de pasaport dairesine gidecektim. Normal tutukluları adliyeye sevk ettikten sonra başka bir arabayla beni de pasaport dairesine götürdüler. Avukatlardan biriside gelmişti bizimle, Orada iki saat kaldık. Avukatım, karakola döndükten sonra tahliye olursun dedi ama akşama kadar haber çıkmadı, İş pazartesi gününe sarktı. Aslında ben avukatlara pek güvenmiyorum, telefonla aradığımız konsolostaki arkadaşta avukatların güvensiz olduğunu söylemişti. Bununla beraber elimde kullanabileceğim daha iyi bir şey yoktu. Sık sık ofise beni çağırıp telefonumu kullandırtıyorlardı. Esasen Mısır’da çalıştığım firmadaki arkadaş ayarlayabilirdi başka avukat. Telefonla onu aradığımda ona da söylemiştim ama nedense o konuda bir şey yapmadı. Buradaki avukatlar benimle ilk karşılaştılar. Parayı nasıl tahsil etme veya garantiye alma derdinde olabilirlerdi. Evet, bu gecede zor geçen gecelerdendi ama yine ümitliydim çünkü güvenlik soruşturması iki gün sürüyordu.

05.05.2014 Pazartesi, benim için en zor günlerden biriydi. Avukatlarla içerideki arkadaşlar vasıtasıyla irtibat kuruyorum ama pek netice alamıyorum. Burada ticaret yaptığım arkadaşı aradım oda cevap vermedi. Daha sonra ilerleyen saatlerde avukatlar beni dışarı çıkardılar ve telefonla Türkiye’den dostum Mustafa Güvelioğlunu aradım. Sonra o, ortalığı hareketlendirdi. Mısır’da onun çalıştığı başka birisini de aradı ayrıca koğuş arkadaşının telefonunu Mustafa Bey’e vermiştim. Aynı gün orada bizim ticaretimiz olan arkadaşla da görüştük ve salı sabahı yanıma gelmesini istedim. Sonrada koğuşa döndüm.  2. En zor günüm bu pazartesiydi ki, Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “zindanda dakika farksızdır aydan”. Belirsizlik sıkıntı veriyordu, normalde işlemin bitmesi lazımdı ama bu tür ülkelerde her zaman uzama ihtimali var, Sistem vatandaşın lehine çalışmıyor.

Akşama doğru bizim buradaki arkadaş avukatlarla görüştüğü bilgisini Mustafa Bey bana ulaştırdı ve 2 -3 gün içinde tahliye olacakmışım. Böylece tekrar hayatım normale döndü. Bir, iki ve üç gün derken sekiz gündür buradayım fakat eve hapis olduğumu söylemedim. Devletle işimin hala bitmediğini ufak tefek sorunlarla uzadığını söylüyordum. Esasen ifademde yalan yok detay eksik, eve gelmeden de söylemeyi düşünmüyordum.

06.05.2014. Salı sabah cemaatle kılınan namazdan sonra tekrar uyumaya çalıştım ama uyuyup uyumadığımı bilemiyorum. Mühendis Salah ile 09;00 sularında kahvaltı yaptık. Ali’nin bugün duruşması var onu çağırdılar, 12;00 sularında da beni. Bizim Mısırlı arkadaş ve avukatlar polis şefinin odasındaydı. Birinci ağızdan perşembe günü çıkacağımı öğrendim, arkadaşta ona göre biletimi ayarladı orada. Polis şefi olanlara üzüldüğünü, her zaman Mısır’a gelebileceğimi ama pasaportumu yanımda taşımam gerektiğini uyarısında bulundu. Koğuşa dönerken su sipariş ettim. Burada en değerli şey çünkü genellikle suyu biten musluktan dolduruyor. Burada her gün 1,5 litre su içiyorum ama çay sadece bir bardak, sulu yemek de yok. Birde burada hareket hiç yok, normal hayata göre kıyaslamamak lazım. En kabadayı günlük 100-200 arası adım atılıyor.

Tahliye olmama 1,5-2 günüm var ne yapayım; düşündüm ki bütün bu süreci, tutuklanmamdan salıverilmeme kadar kaleme alayım ve Türkiye’ye dönünce de yayınlarım.

Öğlen ikindi arası Ali duruşmadan döndü pek neşeliydi. Hanımı da hapiste olduğundan içeri girdiğinden beri ilk kez bu duruşmada görüştüler. 2 kg’lık plastik kapta makarna getirdi, ayrı poşette de domates sosu ve kıyma vardı. Hemen sofra kuruldu yedi kişi sofraya sıkışmaya çalıştık. Soslar ve kıyma makarnaya karıldı ve çok iştahlı bir şekilde doyuncaya kadar yedim. Bu da neşeli bir yemekti, hele ara sıra birkaç parça turşuda yedin mi değme keyfime. Her şey kuru olunca turşu yeşillik yerine geçiyor.

Akşamüzeri yeni bir arkadaş daha koğuşumuza geldi ki bayağı iri yarı. Maşallah arkadaşımızda 1,5 kişi gibiydi. Hayret ki herkesin dikkatini yeni gelenlerin cüssesi çekiyor. Akşam namazı hazırlıkları yapıldı yeni arkadaşta eşlik etti ama bizim eski arkadaşlardan birisi sığmadı o bekledi. Camilerde cemaatle namaz kılarken hocalar safları sıkıştırın derya, sanırım en sık şekliyle burada namaz kıldık. Geceye doğru koğuşa bir arkadaş daha gelince bizim halim selim olan Doktor Ahmet Abimiz itiraz etti, yeterince doldu nereye sıkışacak diye. Gelen arkadaş ise diğer koğuşların daha kalabalık olduğunu arada durabileceğini söyledi. Doktor Abimiz aradaki insanların sıkıntı çekmesinden itiraz etti. Fakat talihsizlik mi ne diyelim bilmem, bu arkadaş bir öncesinden daha babayiğit. Bizim içinde onlar içinde zor gün olacağı kesin ama en zor kısmı onlara ait.

07.05.2014 bugün güne dokuz kişiyle başladık. Yeni gelen arkadaşlara yer yoktu giriş boşluğunda onlar oturmuşlardı. Eski arkadaşların bir kısmı uyanınca onlarda yanımıza gelerek sıkışık vaziyette oturdular. Kahvaltıyı çok erken yaptıktan sonra memur mahkeme için bizim iki Babayiğit’i çağırdı. Bugün benim de son günüm yarın çıkacağım. Dünün devamı gibi yazmaya devam ediyorum buradaki hatıratımı. Öğlenden sonra iki babayiğitten daha cüsseli olan koğuşa döndü, diğeri beraat etti ve bizlere selam söyledi. Biz de rahat ettik o da.

Tesisatçı Koğuşa Geldi

Akşama doğru bizim mühendis Salahın oğlu bir tesisatçıyla koğuşa geldi. Tuvalete duş için yükseğe musluk taktılar. Nasıl izin aldılar bilmiyorum ama duş almak şimdi daha kolay. Bu akşamki ilk duşu ben yaptım orada.

08.05.2014 diğer günler gibi bugünde erken başladı. Sanırım bu gece iyi uyudum. Toplu kılınan namazdan sonra bir kısmı yine bir şeyler okudu ve sonra ben hariç herkes uyudu. Bende yazımı tamamladım.  Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarının birinde anlattığı “hikâyesi olan adam”, esasen benimde ruh halime uygun bir tipleme. Sanırım bugüne kadar yaşadığımın en iddialısı bu oldu. Daha ilerisinde ne olur bilemiyorum.

Veda vakti geldi arkadaşlar uğurladı beni, dışarıda otelden valizimi getirmişlerdi avukatlar, boş bir odada pantolonumu değişip avukatı bekledim telefonum ondaydı. Hayret ayrılık vaktim geldi avukat yok, karakol müdürü aradı onu telefonu getir diye oda havalimanında karşılarım orada verebilirim dedi ama müdür sertçe ikaz edince başka birisiyle telefonum on dakika sonra geldi. Ceza evi arabası da hazırdı ona binerek havalimanına doğru yol aldık. Başka yerden başka mahkûmlarda aldık ki bir kısmı ihvandan genç arkadaşlar. Çok neşeliydiler pek bir şey umurlarında değildi gibi. Onlar siyasi suçlu olduğunda başka yerlerde tutuluyorlardı. Benimle sohbet ettiler. Hatta başımızdaki sorumlu bunlarda sizlerden diye takıldı bana. Hava limanına varınca oradaki başka polise teslim ettiler ve de-port (sınır dışı edilenlerin bölümü) bölgesine getirdiler beni. Hapis maceramızda burada noktalanmış oldu.

Kaldığım koğuş:

3,5×3,5= 10,5 metrekare genişliğinde ve 3,5 metre de yükseklikte bir oda. Tuvalet mevcut odanın içinde ki toplam 2 metrekare bir yer. Yüksekliği 2m olup kalan kısmı açık, tavana kadar çıkmıyor. Odanın 1,5 metrekaresi kapı girişiyle tuvalet arası giriş kısmı ki, bulaşık kap kacak ve bazı şeyler buraya konuyor. Aynı zamanda ayakkabılarımızı da burada çıkarıyoruz. Kalan yedi metrekarelik kısım ise zemine battaniyeler serilmiş, 3,5×2 metre’lik bir alan ki bütün hayatımız burada geçiyor. Yattığımız, oturduğumuz, namaz kıldığımız ve yemek yediğimiz yer. Çok fonksiyonlu desek doğru olur. Burası en fazla beş kişilik çünkü herkese 0,7m’lik yer düşüyor ki idare eder. Ama yedi kişi olunca 05×2 m2 herkese düşüyor ki bu yetmiyor dolayısıyla bazı arkadaşlar ayaklardan yukarı yani ters yatıyor.

Oda da yüksekte iki adet demir parmaklık var, birisi tuvaletin üstüne geliyor, diğeri bizim yattığımız yerin üstünde. Her iki pencerede de güçlü birer aspiratör var. Giriş kapısı koridora bakıyor ki onun da alt kısmında bir menfez var.

Wc’nin üst kısmı yukarıya kadar kapatılmamış 1,5 metrelik kısmı açık, oda ile aynı. Wc’nin kapısının alt kısmı kırık ama perdeyle kapatılmış. Zemin taş, duvarlar sıva yapılmış ve üzeri boyanmış. Wc’nin içinde bir adet musluk var ki ucunda uzunca bir hortum var. En fonksiyonel yerlerden biriside burası oluyor. Normalde esas kendi işlevi dışında banyo, çamaşırhane ve bulaşıkhane olarak da hizmet veriyor. İçeride bir leğen, bir kova, bir de uç kısmı kesilmiş maşrapa olarak kullanılabilen bir pet şişe var. Ayrıca üst kısma gerilmiş ipte çamaşırlar kuruyor.

Odanın durumuna gelince, duvarlar çok eski boyanmış sarıya çalan bir renkte. Daha önceki mahkûmlardan kalma yazılar değişik yerlerinde mevcut. Boy hizasındaki duvarlar ise kararmış. Tavan ise örümcek ağıyla doluydu. Duvarların bazı yerlerinde açık buatlar ve yukarıdan aşağıya sarkan tam ortada olmayan bir lamba var. Fazla ayakkabı ve terlikler wc kapısının üstüne dizilmiş. Tencere ve büyük kaplar, wc’nin oda tarafındaki duvarına asılmış. Odaya karşıdan karşıya ipler gerilmiş. Parmaklıklara ipler asılmış uçlarında kartonlar var gelen yiyecekler orada asılı torbalara konuyor. Elbiselerde duvarlardaki asılı torbalarda muhafaza ediliyor. Benim öyle bir derdim yok. Bir üzerimdeki elbisem birde arada kurutmak için astığım mendilim var. Odanın iç duvarı poşetlerle dolu. Günüz lamba yanmasa da dışarıdan gelen ışık ile idare edebiliyor ama yine de lamba 24 saat yanıyor. Lambanın ampul bağlandığı kısmından paralel hat almışlar ve gece telefonlarını orada şarj ediyorlar. Tabi Ali oradakilerin birsinin sırtına çıkıyor kabloyu ancak öyle bağlayabiliyor.

Aslında burası bir polis karakolu ama küçük bir hapishane işlevi görüyor. Burada hükmü kesilmişlerde, hüküm bekleyenlerde kalıyor. Tek farkı basit suçlar. Kavgadan dolayı olan olduğu gibi, uyuşturucudan tut şirketle ilgili probleme kadar. Burada hakkında 1,5 yıl, bir yıl hükmü kesilmiş arkadaşlar var. Bu binada bizim koğuş gibi dört koğuş daha var. Birde bayanlar koğuşu. Bizim koğuş ebatlarında iki adet var. 5×5 metre koğuşlardan iki adet var ki onlarda da birer wc var ama 18-20 kişi kalıyor. Birde 5×6 metre ebadında bir koğuş var ki en büyüğü o; 28 kişi kalıyor. Tabi ondada bir wc var.

Koğuş Arkadaşları:

Kaldığım koğuş diğerlerine göre en mazbut olanı. Beni kabul ettiler ve yer açtılar. On gün boyunca yemeklerine ortak ettiler. Arkadaşların dostluğu ve yardımları sayesinde koğuşta zorluk çekmedim ama koğuşun kendi durumu da malum. Ben hariç altı arkadaş vardı burada. Tekrar Mısır’a gidersem İsmailiyye de onları ziyaret etmeyi düşünüyorum. İsmailiyye yüz bin nüfuslu Kahire’ye 1,5-2 saat mesafede bir şehir.

Doktor Ahmet:

Kendisini farmakolog diye tarif etti. Yaşça en büyük olduğu için onunla başladım. 69 yaşındaki doktorumuzun dervişane bir hayatı vardı burada. Arkadaşlar İsmailiyye’nin meşhur doktoru olduğunu söylediler. Devletin yasakladığı ilacı yazdığı için veya onun gibi bir meseleden burada. Altı ay oldu fakat henüz hükmü kesinleşmemiş. Belki günün yirmi saatini uyuyor desem yerindedir. Uyandığında ya zikir ile ya da ibadetle meşgul. Pek muhabbetlere katılmıyor ama herkesin saygısı var ona. İşin doğrusu çok saygıdeğer birisi, bulundu şehirde de eşraftan biri. Benimle de çok az konuştu, az da İngilizce biliyor ama hep sıcaklığını hissettim. Gelen yiyeceklerini bizimle paylaşıyor, yemekten sonrada ıslak mendil veriyordu bize. Zayıfça 1,70 boylarında sakallı, mevcut yaşından daha fazla gösteriyor ve çilekeş bir tipi vardı.

Zabit Abdullah:

Askeriyeden emekli astsubay, 61 yaşlarında üç aydır burada. Esrar veya eroin içmekten bir yıl hapis almış. Çok maharetli birisi, elinden her şey geliyor. Pantolonum yırtıldığında o bana iğne iplik vermişti. Küçük bir makası var onunla her iş yapıyor. Suları soğutmak için pet şişelere bez bağlayıp onları ıslatarak soğuk saklama onun maharetiydi. Boş zamanlarında kısıtlı imkânlardan hep bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu. Hatta bir gece yastığındaki süngerleri boşaltıp sabaha kadar onları kuruttu tekrar yerine koyup yastığı dikti. Sanırım nemini almak için bu işleri yaptı. Az uyuyan tiplerden boş zamanlarında ya hünerini konuşturuyor ya da Kur’an okuyor. Değişik tütün türü şeyleri vardı sarıp sigara içiyordu.

Mühendis Salah:

57 yaşlarında mühendis olan Salah, görmüş geçirmiş beyefendi birisi. Benim en iyi anlaştığım iki kişiden birisi. İlk geldiğimde benimle en çok o sohbet etmişti. Süveyş kanalına mühendislik hizmetleri veren bir firması var, devletle bir ihtilafından dolayı hapiste olduğunu söylediler. O da çok uyuyanlardan birisi. Ya uyuyor ya da Kur’an okuyor. Koğuşun imamlığını da o yapıyor. Sakin bir yapısı var, koğuşta denge unsuru. En çok nevalede ona geliyor oda hep bizimle paylaşıyor. Hatta bizim ziyafet dediğimiz soslu makarnanın yanında turşuyu o bize veriyordu. Her türlü temizlik ürünlerini bulunduruyor. Ben onun sabununu kullanıyordum banyo yaparken. Burada giydiğim tişörtte onun idi. İstanbul’a tekrar geleceğini söyledi, umarım İstanbul’da ağırlarım onu.

Said Emin:

Said, lokanta türü işler yapıyor normal hayatında. 37 yaşında ama o kadar göstermiyor. Dört aydır burada, polisle kavga ettiği için 1,5 yıl hüküm yemiş. Çok çalışkan, hamarat ve tertipli bir arkadaş; her koğuşa bir tane lazım. Bulaşıkları o yıkıyor, ortalığı da o toparlıyor. Gelen nevaleleri o ayarlıyor ve servis ediyor. Stabil bir tarzı yok, bazen az uyuyor bazen çok, erken darılma huyu da var. Her zaman ayarı bir değil ama ekseri koğuş hizmetini o görüyor. Bir kez de beni tıraş etti. Çamaşırlarını burada yıkıyor. Polisle kavga edecek bir tarzı yok ama nasıl olmuşsa.

Halit:

Normal hayatta berber, 27 yaşında üç aydır burada. Kafa bulan haplardan kullanıyormuş onun için bir yıl hüküm yemiş. İki çocuğu var ikisinin de resmini duvarına asmış. 20 saat uyuyanlardan birisi, sağ olsun oda sıcak karşılamıştı beni. Bana bir yastık vermişti ilk geldiğimde sonra hep onu kullandım tabi üzerine mendilimi sererek. Biraz gürültülü konuşuyor, çok uyuması iyi oluyordu. Uyanık olduğu zaman herkes gibi Kur’an okuyor veya sohbet ediyor ama pek tarzına uygun kimse yok burada. En çok Abdullah abi ile hukuku var. Ara sıra koğuşa gelen günübirlik misafirlerle iyi sohbet ediyor. Kulağı kesik tiplerden, ara sıra bana da İngilizce laf atmaya çalışıyor. Koğuşta sigara içen iki kişiden biride o.

Ali Hashadi:

Buradaki en iyi dostum, 24 yaşında, bir kavgadan dolayı hanımıyla birlikte içeride. Hanımı da kadınlar kısmında kalıyor. Kavga sırasında hanımıda onunlaymış. Hanımı 2,5 aylık hamile, onun hakkında endişeleniyordu. Normal hayatta pazarlamacılık yapıyor. O da benden on gün önceden beri burada, cezası henüz kesinleşmedi, ilk günden beri onun pikesini onunla paylaşıyorum ayrıca, onun yattığı yerde ben yatıyorum oda ayaklarımda yukarı yatıyor. Sürekli burada bana yardımcı oldu. Onun telefonuyla dışardan benimle irtibat kuruyorlardı. Konsoloslukla o irtibat kurdu. Benimle her şeyini paylaşıyor, günde bir kez çay dağıtıldığında bana az çay mı veriyorlar diye hep kontrol ediyor. Pek kabına sığmayan bir tip, bir şekilde İngilizce onunla anlaşabiliyoruz. Ona da dışardan çok şey geliyor ve hep benimle paylaşıyor.  Telefonla kardeşiyle de görüştürdü beni, bir ihtiyacım olursa yardımcı olabilir diye. Çocuğu olduğunda umarım haberim olur.

*25.05.2014 de Kumaş Mendil adlı makalemizi kaleme aldık.

08.05.2016

Nazmi Emin

İamailiyye- Mısır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu