
Tarihin En Yoğun Yaşandığı Yer
Mısır’ı işgal eden Romalılar şehirde yer alan tapınakların harikuladeliği karşısında bu tapınakları saray zannedip şehre “Luxor” yani “Saray” adını vermişler. Burası, Antik Mısır şehri Teb’in harabelerinin üstüne kurulmuş olduğundan dünyanın en büyük açık hava müzesi olarak da adlandırılır. Bugün Luksor UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir.
Nil Nehri’nin doğu yakasındaki Karnak ve Luksor tapınakları bugün olduğu gibi antik dünyada da ünlüydü. Bu iki tapınak, karşılıklı sağlı sollu sfensklerin bulunduğu 2.7 kilometrelik bir caddeyle birbirine bağlıdır.
Nil’in batı yakasında belki de dünyanın en zengin sit alanı olan Teb Nekropolisi (toplu mezarlıkların bulunduğu bölge) yer alır. Teb kralları mezarlarını hırsızlardan kurtarmak için, mezar tapınaklarını uzağa, çevredeki tepelerin derinlerine gizlemişlerdir. Bu bölgede üç ayrı mezarlık bulunmaktadır; bunların ilki kralların mezarlarının bulunduğu Krallar Vadisi’dir. Vadinin güneyinde Soylu Mezarlıkları yer alır. Krallar Vadisi’nin güneybatısında ise Kraliçeler Vadisi bulunur.

Nil’in batı yakasında Teb Nekropoli haricinde başka önemli eserler de bulunmaktadır. Bunların en bilineni kendine has mimarisiyle Hatşepsut Tapınağı’dır.[1] Bu tapınağın yakınında II. Ramses’in şanını yaşatmak için yapılan mezar tapınağıyla birlikte içinde bir saray ve pek çok tahıl ambarının bulunduğu Ramesseum diye adlandırılan büyük bir yapılar topluluğu vardır. Ramesseum’un çok yakınında III. Amenofis’in on sekiz metre yüksekliğindeki iki dev heykeli de ziyaretçilerin uğrak yeridir.
Luksor’un Batı Yakası
Krallar Vadisi
Kanaatimce, Mısır seyahatlerinde mutlaka görülmesi gereken üç-dört yerden birisi de Krallar Vadisi’dir.[2] Burada çok fazla mezar olduğundan alınan tek biletle üç mezar ziyaret edilebiliyor. Birden fazla bilet alındığındaysa daha fazla sayıda mezar ziyaret edilebiliyor. Fakat I Seti ve Tutankhamun gibi meşhur mezarlar için ayrıca bilet almak gerekiyor. I. Seti Mezarı Krallar Vadisi’ndeki en süslü ve en uzun koridorları olan mezar… Dolayısıyla burayı özellikle ziyaret etmek istedim ve bunun için ayrıca bilet aldım. Gerçekten de I. Seti’nin mezarı büyüleyiciydi. Buraya gelmeden önce gördüğüm mezar fotoğraflarının çoğunun da bu mezara ait olduğunu fark ettim.

Firavunlar Yeni Krallık döneminde piramit yerine kayalıkları oyup mezarlar yaptırtmaya başlamışlar. Bunu yaparken de görünüşü piramite benzeyen bir dağın eteğini seçmişler. Zamanla bu mezarlar Krallar Vadisi olarak ortaya çıkmış ve bugüne kadar burada altmış dört firavunun mezarı keşfedilmiştir. Krallar Vadisi’ndeki en önemli keşifse tartışmasız Kral Tutankhamun’un mezarıdır. Bunun başlıca nedeniyse diğer kral mezarlarının soygun veya yağmaya maruz kalması, ancak bugüne kadar olduğu gibi gelebilen tek mezarın Kral Tutankhamun’un mezarı olmasıdır.

MÖ 1550’den MÖ 1069’a kadar yaklaşık 500 yıla yakın bir süre kullanılan bu vadi, Yeni Krallık’ın (18-19-20. Hanedanlıklar) kral ve asilleri için yapılmıştır. Çoğunlukla kral mezarlarının olduğu bu vadinin yakınında geniş bir alana yayılan Soylu Mezarları ve Kraliçeler Vadisi yer alır. Soylular Vadisi’nde dört yüzü aşkın Teb soylusu ve yüksek memurun mezarı bulunur. Kral mezarları ücra bir vadiye gizlenmişken bu mezarlar Nil’e bakan tepelere daha yakındır.

Kraliçeler Vadisi’nde de pek çok firavunun karısının ve çocuğunun mezarı yer almaktadır. I. Ramses (MÖ 1290) zamanında Kraliçeler Vadisi’nin yapımına başlanmış ve birçok firavun eşi buraya gömülmüştür. Buradaki mezarların en meşhuru Kraliçe Nefertari’nin mezarıdır.
Yeni Krallık firavunları, I. Thutmosis’ten sonra kendileriyle birlikte gömülen paha biçilmez hazinelerini hırsızlardan koruyabilmek amacıyla mezarlarını Teb tepelerine kazdırmaya başlamış. Ama bu başarısız bir girişim olmuş. Bugün, Tuthakhamon ve iki mezar dışında bütün mezar odaları soyulmuştur. Yine de yapıların kendileri, ölüler dünyasındaki yolculuğun simgesel tasvirleri ve firavunlara öteki dünyada yardımcı olacak mezar odalarıyla günümüze ulaşmıştır.

Mezarların çoğunda üç koridor, bir giriş salonu ve batık bir lahit odası bulunmaktadır. Bir mezarın yapımı tahmini altı yıl sürmüştür. Mezarlardaki yazılar da Ölüler Kitabı[3], Kapılar Kitabı[4]ve Yeraltı Kitabı’ndan[5] alınmıştır.
Firavunların mezarlarındaki çizimlerde kartuşlar[6] vardır. Kartuşların içindeki hiyerogliflerdeyse firavunun adı yazılıdır. Krallar Vadisi’ndeki bazı mezarlar hangi firavunun başa geçeceği bilinmeden hazırlanmış, dolayısıyla kartuşlar boş bırakılmış, firavunun ismi de sonradan eklenmiştir.
Dev Memnon Heykelleri
Bu heykeller ülkenin On Sekizinci Hanedanlığı döneminde hüküm süren Firavun III. Amonhotep’in mezar koruyucusu olarak yapılmıştır (MÖ 1350). 18 metre yüksekliğindeki iki heykelin her biri 720 ton ağırlığında olup kumtaşı kayalardan tek parça olarak yontulmuştur.
III. Amenofis’in Mezar Tapınağı, sonraki firavunlar tarafından yapı malzemesi yapılmak amacıyla yağmalanmış, sonra da Nil’in yıllık taşkınlarıyla beraber yıkılmıştır. Ancak yüzleri olmayan Memnon Heykelleri bugüne kalabilmişdir.

Yunanlılar sabahları rüzgârın etkisiyle heykellerin çıkardığı sesleri, annesi Eros’u her sabah bir iç çekişiyle selamlayan şafak tanrıçası “Memnon” ile özdeşleştirdiklerinden heykelleri bu isimle anmaya başlamışlardır.
Luksor’un Doğu Yakası
Karnak Tapınağı
Kanaatimce, Mısır seyahatlerinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir diğeri de Karnak Tapınağıdır. Bu tapınakta akşamları ışık gösterileri yapılıyor. Dev sütunların arasındaki ışık gösterisi doğrusu görülmeye değer.

Bugünkü Luksor’un merkezinde yer alan Karnak Tapınağı, dünyadaki en büyük antik dinî mekânıdır. Bu tapınak, esas olarak On Birinci ve Yirminci Hanedanlıklar (MÖ 2000-1000) arasında olmak üzere bin yıldan uzun bir sürede inşa edilmiştir. Sonraki firavunlar da mevcut tapınağa eklemeler yaparak tapınağın inşa sürecini yaklaşık iki bin yıl devam ettirmişler, haliyle de oldukça büyük ve görkemli bir yapı ortaya çıkmıştır.
Yeni Krallık döneminde, Antik Mısır’ın en önemli dinî kompleksi haline gelen bu tapınağın eski Mısır dilindeki adı, “İpek-İsut” yani “En Mükemmel Yer”dir.
Tapınak aynı zamanda eski Teb’in (bugünkü Luksor) en büyük tanrısı Amon’a adandığından Amon Tapınağı olarak da bilinir. Çok sayıda avlusu, salonu, kapıları, heykelleri, dikili taşları ve bir de büyük kutsal gölü olan bu tapınak zirve dönemine On Dokuzuncu Hanedanlık döneminde ulaşmıştır. Bu dönemde yapımında işçi, muhafız, rahip ve hizmetkar olarak yaklaşık 80.000 kişinin çalıştığı düşünülmektedir.[7] Bence bu rakam oldukça abartılıdır. Çünkü bu dönemde bırakın bu kadar işçiyi bir araya getirmeyi, o dönemde dünya üzerinde bu kadar nüfusa sahip bir şehir bile yoktur.

Karnak Tapınağı 800 metre genişliğinde ve 1,5 km uzunluğunda bir alana inşa edilmiştir. Tapınağın girişinde karşılıklı koç başlı sfenksler sıralanır. Koç başlı sfenkslere birinci avluda da rastlanır. Antik Mısır’da koç başı Amon-Ra’yı temsil ettiğinden, Amon Tapınağı’nda sfensk başı olarak koç başı tercih edilmiştir. Bu tapınak, I. Seti döneminde inşa edilen Büyük Hipostil Salonu ile ünlüdür. 600 metrekarelik 16 sıraya yayılmış, 3 metre çapında 134 sütuna sahip bu salon (The Great Hypostyle Hall) devasa kolonlarıyla gerçekten büyüleyicidir.

Tapınak bir de 80 metre uzunluğunda ve 40 metre genişliğindeki Kutsal Göl’e sahiptir. Rahipler her gün burada yıkanırlarmış. Gölün yanında bir de Khepri/bokböceği var. III Amenhotep’in (1390-1352) saltanatı zamanından kalan bu böcek bugüne kadar keşfedilenlerin en büyüklerindendir. Eski Mısırlılara göre Khepri, Güneş Tanrısı’nın bir sembolüydü.
Luksor Tapınağı
Luksor Tapınağı, Yeni Krallık döneminin dokuzuncu firavunu III. Amenhotep tarafından MÖ 14. yüzyılda inşa edilmiştir (Aslında mevcut yerinde On İkinci Hanedanlık döneminden kalma küçük bir Amon Tapınağı vardı). Daha sonraları Tutankhamon, II. Ramses gibi başka firavunlar, Büyük İskender ve Romalılar tarafından çeşitli eklemeler yapılmıştır. Fakat orijinal Antik Mısır yapısı günümüze kadar ulaştığı için ayrıca bir önem taşımaktadır.

Bu tapınağın en ilginç özelliğiyse, bir tanrıya ya da firavunların tanrı figürüne tapmak için inşa edilmemiş olup, kral olan firavunun, tanrı Amon’un oğlu olarak yeniden doğuşunu kutlamak için inşa edilmiş olmasıdır.
Bugünkü tapınağın ilk girişinde II. Ramses’in yaptırdığı Büyük Pilon/Anıtsal Kapı ve onun önünde iki dikilitaş vardır. Bugün dikilitaşlardan sadece biri yerinde durmaktadır; diğeriyse 1819 yılında Paris’teki Concorde Meydanı’na taşınmıştır. Anıtsal Kapı/Pilon’un önünde ikisi oturan dördü ayakta altı heykel bulunur. Pilon’un her iki kulesi, Mısırlılar ve Hititliler arasında, MÖ 1274’te gerçekleşmiş Kadeş Savaşı rölyefleriyle dekore edilmiştir.

Birinci açık avlu, çift sıralı 32 papirüs kafalı sütunlardan oluşur. Sütunların çoğunun arasında ayakta duran II. Ramses heykelleri yer alır.
Nil taşkınları nedeniyle toprak altında kalan Luksor Tapınağı’nın üzerine 13. yüzyılda bir köy ve el-Haccac Camii inşa edilmiştir. Daha sonra tapınağın yeri tespit edilince köy taşınmış fakat camiye dokunulmamıştır. Tapınağın taban seviyesinden 10 metre yukarıda yer alan cami tapınağın bir bölümünü işgal eder.

Birinci avludan sonra iki sıra halinde büyük sütunlarıyla Ana Salon/Hipostil Salonu gelir. Burası birinci avluyu ikinci avluya bağlar. Sütun dizisinin duvarları, Opet Festivali’nin[8] sahneleriyle dekore edilmiştir. Karnak’ın meşhur üç tanrısının (Amon, Mut ve Khons), Luksor Tapınağı’na ziyareti için özel merasimler yapılırdı. Bu ziyaret Karnak Tapınağı’na dönüşle beraber yirmi dört gün sürerdi.
Üç tarafı çift sıralı sütunlardan oluşun İkinci Avlu’dan İkinci Hipostil Salonu’na geçilir. Bu salondan sonra tapınağın en kutsal yeri olan doğum odası bulunur. İşte Karnak’tan gelen üç tanrı-kutsal barka (kayık içindeki üç tanrı heykeli) bu doğum odasında bir süre kalır ve burada manen kutsal doğum gerçekleşir. Yani yeni firavun tanrı Amon’un oğlu olur.

Sfenks caddesi; 2,7 km. uzunluğunda, Karnak Tapınağı ile Luksor Tapınağı’nı birbirine bağlayan, dünyadaki en eşsiz caddelerden biridir. Bu cadde üzerinde altı yüzden fazla sfenks bulunuyormuş. Tanrı’nın Yolu olarak da adlandırılan bu kısım, Eski Mısırlılar tarafından yılda bir kez, Opet Festivali sırasında kullanılırdı.

Luksor Tapınağı, Asvan’dan Luksor’a olan seyahatimizin son gününün son durağıydı. Bu günün, gezimizin en yoğun günü olduğunu söyleyebilirim. Sabah Luksor’un batı yakasını, öğleden sonra da doğu yakasını gezmiş olduk. Program yetişmez endişesiyle öğlen yemeğini yememiştik. Gezimiz akşama doğru 17:30 sularında bitti. Hemen tapınağın karşısında bir lokantada hem programı kazasız belasız bitirmemizin rahatlığıyla hem de tapınak manzarası eşliğinde yemeğimizi yedik ve sonra havalimanına geçtik.
–https://www.britannica.com/place/Luxor
-https://www.tarihpedia.com/misir_krallar_vadisi/
-https://www.tarihpedia.com/misir_tapinak_karnak/
-https://www.tarihpedia.com/luxor-tapinagi/
-https://www.huseyinsayin.com/misir-luksor-luxor-hakkinda-tavsiyeler-ve-notlar/
-https://kucukdunya.com/luksor-luxor-bir-acik-hava-muzesi/
-Ali Narçın, A’dan Z’ye Mısır, Ozan Yayıncılık, 2013 İstanbul.
-Dost Görsel Gezi Rehberleri, Mısır, Dost Kitabevi Yayınları, 2006 Ankara.
[1] Bu tapınağı başka bir yazımda ele alacağım.
[2] Diğerleri, Giza Piramitleri, Karnak Tapınağı ve Ebu Simbel Tapınağı’dır.
[3] Eski Mısır mezar yazıtlarının modern ismidir. Metinler ölü birinin yeraltı dünyasında yapacağı yolculuğa yardım etmeyi amaçlayan bir dizi büyü içermektedir. Ölümden sonraki yaşama dair her şeyi barındırmaktadır.
[4] Yeni Krallık’tan kalma eski bir Mısır cenaze metnidir. Kapılar Kitabı uzun ve ayrıntılıdır ve yüz sahneden oluşur. Yeni ölmüş bir ruhun, dirilişine doğru gece saatlerinde yeraltı dünyasından geçerek güneş tanrısı Ra ile birlikte bir sonraki dünyaya geçişini anlatır.
[5] Yeni Krallık döneminde kral mezarlarına bırakılan resimlerin de yer aldığı yazılı kompozisyonlardır. Bu metinlerde güneş tanrısının yeraltı dünyasıyla gökyüzündeki seyahati anlatılır.
[6] Eski Mısır’da kralların isimlerinin yazıldığı oval bir motif.
[7] Mısır, Dost Gezi Rehberi, s.184.
[8] Opet, eski Mısır’da yenilenme ve yeniden doğuşun ilk mevsimiyle ilişkilendirilir. Antik Mısır takviminin ilk mevsimi olan Taşkın Mevsimi’nde kutlanan bu festival sonbaharda, eylül civarında gerçekleşirdi. Festival’de Karnak Tapınağı’ndaki tanrılar Lukor Tapınağı’na götürülür ve sonra tekrar eski yerine geri getirildi.