Makaleler

Esrarengiz Rus Mistik Rasputin


Rasputin’in adını ilk olarak 1970’li yılların sonlarına doğru duydum. Memleketim olan Trabzon, Sürmene’de bir akrabam şehirler arası taşımacılık yapan bir otobüs firmasında muavin olarak çalışıyordu. Otobüsü, yıkamak için bizim evin hemen yakınındaki yıkamacıya getirir ve temizlik işi bitinceye kadar araba teybinin sesini iyice açardı. Teypte çalan şarkılardan birinin nakaratında “Ra Ra Rasputin” ifadesi tekrar ediyor ve ben de severek dinliyordum. Rasputin şarkısından başka “Daddy cool” (o zaman aklımda “derikku” diye kalmıştı) diye bir şarkı daha vardı ki onu da sevmiştim. Her iki şarkının da Boneym M. adlı bir müzik grubuna ait olduğunu çok sonra öğrenecektim.

Boneym M., 1976 yılında şarkıların bestecisi ve yapımcısı olan Alman müzisyen Frank Farian tarafından kurulmuş. Grup, Rasputin, Dady Cool, Ma Baker, Sunny, Rivers of Babylon gibi şarkılarla ünlendi ve kısa sürede dünyada fırtına gibi esti. Boneym M.’in en ikonik şarkılarından biri olan Rasputin, 4,5 dakikada, tarihî bir karakter olan Rus mistik Rasputin’in Çarlık Rusya’sında Çar’ın ailesi ile ilişkisini, imparatorluktaki politik gücünü ve hayatının bir suikastla sonlanışını anlatıyordu.

Rasputin’in hayatı hakkında ilk defa 1984-85 yıllarında birkaç yazı okumuştum. Daha öncesinde onun hakkındaki bilgim sadece yukarıda bahsettiğim şarkının sözlerinden ibaretti. O günden aklımda kalanlarsa bugünkü klasik bilgilerden ibaret: Rusya’da ahlaksızlığı yayan Sibiryalı papaz. 1980’li yılların sonlarına doğruysa Türkiye’de bir muhalefet partisi lideri, serbestlik getirip ahlaksızlığı yaydığı gerekçesiyle dönemin başbakanına Rasputin demişti.

İlk yurtdışı gezimi 1994’de St. Petersburg’a yapmıştım. Petersburg, gerçekten de büyülü bir şehir; belki de o şehrin büyüsü içimde derin bir seyahat tutkusunun filizlenmesine sebep oldu. Rehberimiz, ihtişamlı bir yapı gösterip “Burası Yusufov Sarayı, Rasputin burada öldürüldü” demişti. Böylece Rasputin’i araştırma merakımın ilk tohumları da atılmış oldu.

Yusufovlar (Rusçada “Yusupov” olarak geçmektedir)[1], Müslüman Tatar bey-mirzalarından (muhtemelen Nogay Hanları soyundan) bir aile olup 17. yüzyılda Hıristiyan oldular[2]. Yusufovlar Hıristiyan olmalarına rağmen Kırım Bahçesaray’a bağlı Sokolini (Tatarcası Kökköz) Köyü’nde 1910 yılında bugün hâlâ kullanılmakta olan Yusufov Camisini inşa etmişlerdir. Zamanla Rus tarihinde önemli bir figür hâline gelen Yusufovlar, Şubat 1917 Devrimi’ne kadar Çar’ın etrafındaki en etkin aristokrat sınıfındandı. Yusufov Sarayı bugün artık müze olarak kullanılmakta ve Rasputin’in ölmeden önceki son anları burada sergileniyor.

2017 yılında, Kalingrad’dan Kamçatka’ya Rusya[3] başlıklı bir kitap elime geçmişti. Kitapta, Moskova’dan başlayarak tüm Sibirya’yı bir baştan diğer başa kat eden Trans Sibirya yolculuğu da anlatılıyordu. Bir bölümde, Tobolsk’a bağlı Pokrovskaya Köyü’ndeki Rasputin’in evinden de bahsediliyordu. Tobolsk adı özellikle dikkatimi çekmişti. İlk kitabım İslam Dünyası Bilim Tarihi[4] üzerine çalışırken Tobolsk’ta bir Tatar camisinde 1700’lerin başında o bölgeye sürgün gönderilen iki İsveçli subay tarafından bir harita bulunduğu bilgisine rastlamıştım. Bu harita, Müslüman coğrafyacılar tarafından 13-14. yüzyılda yapılmış Kuzey Asya haritasıydı. Fuat Sezgin, bu haritanın Avrupa’da 16. yüzyılda çizilen Kuzey Asya haritalarının kaynağı olduğunu yazmıştı.[5] O zaman, şayet bir gün Sibirya seyahati yapma fırsatı bulursam Tobolsk’taki bu Tatar camisini mutlaka ziyaret etmeye karar vermiştim.

2025 yılının başlarından itibaren Rasputin adı hatırıma geldi ve hâliyle onunla ilgili kırık dökük bilgi ve hatıralarım da yeniden canlandı. Aslında tüm yazılarımı genellikle böyle yazıyorum: Farklı dönemlerde zihnimi meşgul eden konular hakkındaki bilgilerimi zamanla zenginleştirdikten sonra kâğıda döküyorum. Misal, Çay ve Tea’nin Hikayesi[6] başlıklı yazımın yazılma serüveni de hemen hemen böyledir.

2025 Temmuz’unda Sibirya’ya bir seyahat yapmayı planlamıştım. Hem Tobolsk’taki Rasputin’in köyünü hem de yukarıda bahsettiğim Tatar camisini ziyaret edip seyahat dönüşünde de Rasputin hakkında bir yazı yazmayı düşünmüştüm. Gideceğim yerler üzerine çalışırken haritanın bulunduğu Tatar camisini daha detaylı araştırmaya koyuldum. Fakat Cami hakkındaki bilgilerimde bir yanlışlık olduğunu fark ettim. Daha önce okuduğum iki ayrı kaynakta da haritanın Tobolosk’ta bir cami imamının yanında bulunduğu yazıyordu. Demek ki ortada cami falan yoktu, hatırımda yanlış kalmıştı. Temmuz’da başka bir programım çıkınca Sibirya seyahatimi ertelemek zorunda kaldım. Fakat Rasputin’i daha fazla ertelemeye gönlüm razı olmadı ve nihayet elimdeki kaynaklarla bir Rasputin yazısı yazmaya koyuldum.

İlk Yıllar

Grigori Yefimoviç Rasputin, 1869’da Sibirya’da, Tobolsk’a bağlı Pokrovskaya Köyü’nde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailenin Rasputin haricinde yedi çocuğu daha oldu, ancak hepsi küçük birer çocukken öldü.

Rasputin, kutsal bir günde doğduğu için adı Grigori konulmuştu. 12 yaşında, mistik yetenekler geliştirdiğini iddia etti.  Köyünde bir hırsızlık olmuş ve Grigori daha ortada hiçbir delil yokken hırsızın kim olduğunu hakkında fikrini söylemişti. Rasputin’in suçlu olduğunu tahmin ettiği kişi bir süre sonra suçunu itiraf etmişti. Kendisinin ve kardeşlerinin yaşadığı bazı talihsiz olaylar ve hastalıklar sonrası Meryem Ana’nın kendisine göründüğü şayiaları onun Prokovskaya Köyü ve çevresinde kısa sürede tanınmasını sağladı.

Hasımlarına göre, ergenlikten sonra içki içme, baştan çıkarma ve suç işleme (şiddet, hırsızlık ve tecavüz) eylemleri nedeniyle “Rasputin” soyadını aldı. Çünkü Rasputin Rusça’da “ahlaksız” anlamına gelen kelimeden türemiştir. Bununla beraber Rasputin kelimesi “kavşak”, “yol ayrımı” anlamlarına da gelmektedir.

Rasputin, 1886 yılında Tümen’in kuzeydoğusunda yer alan Abalak kasabasına seyahat etti ve burada Praskovya Dubrovina isimli bir kadınla tanıştı ve ikili Şubat 1887’de evlendi. Bu evlilikten hayatta kalan üç çocukları oldu.

Dine yönelme

Rasputin daha önce de Abalak’taki Kutsal Znamenski Manastırı’na ve Tobolsk’taki katedrale kısa seyahatler yapmıştı. Fakat, 1897’de Verkhoturye’de bulunan Aziz Nikolay Manastırı’na yaptığı ziyaret onun hayatını ciddi anlamda değiştirdi. Rasputin, muhtemelen Verkhoturye’de kalırken okuma yazmayı da öğrendi. Pokrovskaya’ya bambaşka biri olarak dönen Rasputin, pejmürde kıyafetleri ve farklı davranışlarıyla dikkat çekmeye başladı.

Mevcut mistik yönelişleri ve dinî kişiliğini tam belirleyecek en büyük hamlesini gerçekleştirmek için Pokrovskaya’dan tekrar ayrılıp daha uzun süreli geziler yapmaya başlamıştı. Bu gezilerin en önemli durağı Ortodokslarca kutsal sayılan Yunanistan’ın Aynoros Adası oldu. Rasputin, Aynoros Adası’ndan sonra veya başka bir seyahatinde Kudüs’ü ziyaret etti. Farklı coğrafyalara yaptığı bu uzun yolculuklar, mistik kabiliyetlerini geliştirmenin yanında iyi bir dinî çevre edinmesini de sağladı. Bir tür arınma ve ruhani yolculuğun sonunda Rasputin tekrar köyüne döndü. Bu seyahat sonrası, “Bir rahip olamayacağı, ama Tanrı’nın ondan vaaz vermesini istediği” hükmüne varmıştı. Bu yüzden memleketi Pokrovskaya’da bir tür gönüllü vaiz olarak dolaşmaya başladı.

Rasputin, 1900’lerin ilk yıllarında, aile üyeleri ve diğer yerli köylülerden oluşan bir takipçi kitlesi edinmişti. Takipçileri, pazar günleri ve diğer kutsal günlerde onunla birlikte dualar ediyorlardı. Rasputin, evin yer altı mahzenine derme çatma bir şapel inşa etmiş ve takipçileriyle burada dinî toplantılar yapıyordu. Bu toplantılar, köy rahibi ve diğer köylüler tarafından şüpheyle karşılanıyor ve tasvip edilmiyordu.

Kadın takipçilerin her toplantıdan önce Rasputin’i yıkadığı, grubun garip şarkılar söylediği ve hatta Rasputin’in Khilistiler[7] tarikatına katıldığı söylentileri çıkmıştı. Rus Ortodoks Kilisesi’ne göre heretik-sapık kabul edilen bu tarikatın üyeleri kendilerini kırbaçlayan ve coşkulu ritüeller yapan bir tarikattı. Muhaliflerine göre Khilist inancı, kişinin “kutsal tutkusuzluk” hissettiğinde Tanrı’ya en yakın olduğu ve böyle bir duruma ulaşmanın en iyi yolunun uzun süreli sefahatten sonra gelen cinsel bitkinlik olduğu doktrinine dayanıyordu. Rasputin de güya bu öğretiye göre insanların günah işleyip tövbe ederek Tanrı’ya daha çok yaklaşacaklarını vaaz ediyordu. Bununla beraber tekrar tekrar yapılan araştırmalarda Rasputin’in Khlistilere üye olduğunu dair herhangi bir delil bulunamadı. Ayrıca Khilistilerin de böyle bir inanca sahip olduğu şüpheliydi.

Uzun boylu, saçı sakalı dağınık bir adam olan Rasputin, çok az dinî eğitim almasına rağmen, yöredeki pek çok din adamından belirgin bir şekilde ayrılmasını sağlayan bir karizmaya sahipti. Bugün de fotoğraflarında açıkça görülen koyu mavi, derin-bakışlı gözleriyle insanları sersemletip hipnotize edebiliyordu. Rasputin Sibirya’da, bu karizmasının yanında, hastaları iyileştirme gücüyle ve kutsal yazıları yorumlamasıyla da tanınıyordu.

Sibirya’da görece bir ün sağladıktan sonra 1903 veya 1904’te Kazan’a gitti. Burada insanların ruhsal sorunlarını yatıştıran bilge bir ruhani önder olarak tanındı. Bu vesileyle Kazan’daki meşhur din adamlarından tavsiye mektubu aldı.

St. Petersburg

Rasputin, Rusya’nın başkenti St. Petersburg’a ilk ziyaretini 1904’te yaptı. Kilise yetkilileri ününü biliyorlardı. Burada St. Petersburg Dinî Akademisi müfettişi Theophan tarafından karşılandı. Ayrıca şehrin önde gelen dinî liderleriyle de tanıştırıldı. Theofan, Rasputin’in başkentteki en önemli ve nüfuzlu dostlarından biri hâline geldi ve onun soylu sınıfın dinî tartışmalarına sahne olan buluşmalara katılmasını sağladı. Rasputin ilk önemli takipçilerini bu buluşmalar vasıtasıyla kazandı.

19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında St. Petersburg gizemcilik-okültizm[8] ve mistik deneyimlere açık bir şehirdi. Aynı zamanda Saray çevresi de bu konulara ilgi duyuyordu. İşte Rasputin tam da bu noktada, kirli, bakımsız görünümü, delici bakışları ve olağanüstü şifa yetenekleriyle gezgin bir mistik olarak ortaya çıktı. Rasputin Rusya’nın yüksek sosyetesi için paha biçilmezdi ve onların aralarında kolaylıkla yer edinebildi.

1905’te, Çar’ın kuzenleriyle evli olan ve “Kara Prensesler” olarak da bilinen Karadağlı Militsa ve Anastasya kardeşler gibi birçok aristokratla samimiyet kurmuştu. St. Petersburg sosyetesi bu tuhaf Sibiryalıyı hemen gizemciler ve ruhçular sınıfına dahil etti. 1905 yılının sonlarına doğru başkentte önemli bir figür hâline gelen Karadağlı Kardeşler, iyileştirici-sağaltıcı yetenekleri olduğuna inandıkları Rasputin’i Çar ve ailesiyle de tanıştırdı. Böylece Rasputin efsanesindeki en önemli halka olan Çariçe Aleksandra da hikâyeye dahil olmuş oldu.

 Çariçe, Almanya’da doğmuş, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın yanında büyümüş soylu bir Alman prensesiydi. Olga, Tatiana, Maria ve Anastasia adında dört kız çocuk doğurmuş, ama bir erkek vâris dünyaya getirememişti. Nihayet 1904’te Çariçe bir erkek çocuk doğurdu: Çareviç-Prens Alexi. Ama ailenin ve halkın sevinci kısa sürdü. Doğduktan altı hafta sonra, çocuğun hemofili hastası olduğu anlaşıldı; bu, kanın pıhtılaşmamasından kaynaklanan bir rahatsızlıktı. Nihayetinde, çocuk hayat boyu tehlike altındaydı. Çünkü en ufak bir kesik, bere ve burun kanaması, prensin ölümü anlamına geliyordu.

Rasputin Saray’da

Rasputin 1905’te ilk defa Çar II. Nikolay ile görüşür. Çar bu görüşmeye dair günlüğüne “Bugün Tanrının Adamı ziyaretime geldi” diye yazar. Çar’ın Rasputin’e “Tanrının Adamı” olarak hitap etmesi oldukça dikkat çekicidir. Muhtemelen o dönemde başkentin cemiyetlerinde Rasputin bu unvanla tanınıyordu ve Çar da bu sebeple bu unvanı çekinmeden kullanmıştı. Çar başka bir mektubunda Rasputin’le tanışmasından şöyle bahseder. “Geçenlerde Tobolsk kırsalından bir köylüyü kabul ettim. Çariçe ve beni fazlasıyla etkiledi.”

Rasputin daha sonra muhtemelen köyüne döndü ve 1906 veya 1907 yılında tekrar başkente geri geldi. Çar’ı ikinci veya üçüncü ziyareti sırasında Alexi’yi de ziyaret etti. Bu ziyaret sonrası Alexi, Rasputin’in tavsiyelerine uyduğunu ve kendisini çok iyi hissettiğini söylüyordu.

Rasputin 1908 yılında, Alexi’nin sağlığıyla ilgilenen gruba dahil edildi ve çok geçmeden grubun en önemli üyesi oldu. Bunun sebebiyse dört yaşındaki Çareviç’in bir gün düşüp iç kanama geçirmesiydi. Çocuk çok acı çekiyor, doktorların çabası yetersiz kalıyordu. Bunun üzerine ümitsizliğe düşen anne-baba son çare olarak Rasputin’i Saray’a çağırdılar. Rasputin, çocuğun yatağı başında dua ederek, (bazı tarihçilere göreyse hipnoz gücüyle) Çar’ın doktorlarının yapamadığını yapmış, krizin atlatılmasını sağlamıştı. Rasputin Saray’dan ayrılırken, Çar ve Çariçe’yi hem çocuğun hem de hanedanın kaderinin geri dönülmez bir şekilde kendisine bağlı olduğu konusunda uyarmıştı.

Rasputin, küçük prensi iyileştirmesiyle kısa sürede ününe ün kattı. Böylece çoğunluğu aristokrat kadınlardan oluşan geniş bir hayran kitlesi oluştu. Tabii bu durum düşmanlıkları da beraberinde getirdi. Hakkındaki ilk şikâyetlerse oldukça ilginçti. Şikayetçilere göre “Kraliyet ailesinin huzurunda sürekli olarak mütevazı ve kutsal bir köylü duruşunu korumasına karşın dışarıda sefahat dolu bir yaşam tarzı sürerek bir tür ikili hayat yaşıyordu.”

Rasputin aleyhindeki bu iddiaları duyan Çar bunlara inanmadı. Onun gözünde Rasputin, “Kutsal bir adam”dı. Hatta Rasputin hakkında bu iddiaları ortaya atanların bazıları imparatorluğun uzak bölgelerine sürgün edilirken bazılarının da yüksek rütbeleri ellerinden alındı.

Muhalifleri Artıyor

Rasputin’in başka hastaları da iyileştirmesi, Saray’daki ününü pekiştirmişti. Artık bakanlarla görüşüyor, devlet işlerinde fikirlerine başvuruluyordu. Saray’da zamanla güçlenen konumuna karşın düşmanları da artıyordu. Elitler, sol ve sağ siyasetçiler, radikaller, din adamları ona karşı kin beslemeye başlamıştı.

Hakkında mahkemeye akseden ilk şikâyetse kendi memleketi olan Tobolsk Ortodoks Kilisesi tarafından 1907 yılında yapıldı. Şikayetler arasında “Yalan bilgi yaymak, dinî bir ehliyeti olmadığı halde vaaz vermek ve tıp eğitiminin olmamasına rağmen şifa dağıtmak” gibi iddialar vardı. Fakat bu davalardan takipsizlik kararı çıktı.

Ayrıca Saray’a yakın bazı kişiler de ondan şikayetçiydi. Rasputin’in kadınlara zaafı olduğu ve birçok kadınla gönül ilişkisi yaşadığı, çılgın dinî toplantılar yaptığı, duayla cinleri kovma seanslarının ardından rahibelere tecavüz ettiği yönünde ağır ithamlar ağızdan ağıza dolaşıyordu. Artık kilise de onu desteklemeye son vermiş, papazlar Saray’da onun aleyhinde konuşmaya başlamışlardı. Bu şikâyet korosuna onu daha önce korumuş olan Petersburg’daki Snod da (Patriklik yerine ikame edilmiş en üst dinî kurum) katılmıştı. Fakat Çar II. Nikolay “Rasputin, Tanrının adamıdır, tarih boyunca onun gibileri hakkında bu tür iddialar hep söylene gelmiştir” diyerek onu savunmaya devam ediyordu.

1910 baharında Saray’daki bir mürebbiye Rasputin’in kendisine tecavüz ettiğini iddia etti. Çariçe bu iddiaya inanmayı reddetti ve hemen dadıyı kovdu. Halk arasında yayılan bir dedikoduysa dehşet vericiydi. İddiaya göre Çarice Aleksandra Rasputin’e âşık olmuştu ve aralarında bir gönül ilişkisi vardı. Hatta Rasputin’in sadece Çariçe’yi değil, dört grandüşesi (prensesleri) de ayarttığı söylentisi yayılmıştı. Çariçe ve kızlarının Rasputin’e yazdığı samimi mektuplar halk arasında yayılmış ve söylentileri alevlendirmişti. Çar II. Nikolay bu iddialar sonrasında gazetelerde Rasputin hakkında olumlu-olumsuz haber yapılmasını yasaklamıştı. 

Ancak 1911 yılında muhalefet öylesine büyüdü ki başbakan P. A. Stolypin, Çar’a Rasputin’in eylemleri hakkında bir rapor gönderdi. Çariçe oğlunun sağlığı için ona muhtaç olduğunu hissediyordu. Bir anlamda Rasputin’in esaretindeydi. Oğlu için endişelenen ve Çariçenin yatıştırılmış olmasından memnun olan Çar da tüm bu şikayetleri görmezden geldi. Bir başka iddiaya göreyse başbakanın raporundan sonra Çar, Rasputin’i kovdu, ancak Çariçe Alexandra onu birkaç ay içinde geri getirdi.

1912’de çok ilginç bir tesadüf sonucu Rasputin’in Saray nezdindeki konumu sarsılmaz hale geldi: Çar ailesi Polonya seyahatindeyken sallantılı bir araba yolculuğunun ardından Alexi iç kanama geçirdi. Doktorlar kanı durdurmayı başaramadı. Başkentteki Rasputin’e telgraf çekildi, cevap çabuk geldi. Rasputin’in telgrafında, “Tanrı gözyaşlarını gördü ve dualarını duydu, üzülme, küçük çocuk ölmeyecek. Doktorların onunla fazla uğraşmalarına izin verme” yazılıydı. Bu telgrafın alınmasından kısa bir süre sonra Alexi’nin kanaması durdu ve çocuk iyileşmeye başladı.

1914 Sonrası

28 Temmuz 1914’te I. Dünya savaşı patlak verdi. Rusya bu savaşta Almanların karşısında İngiltere’nin bulunduğu grupta yer aldı. Aynı yılın 12 Temmuz’unda da köylü bir kadın Rasputin’i köyü Pokrovskaya’daki evinin önünde bıçaklayarak öldürmeyi denedi. Rasputin ciddi bir yara almıştı, fakat Tümen’deki hastanede bir süre yattıktan sonra iyileşti. Rasputin hastanedeyken Rusya I. Dünya Savaşı’na girmişti. Rasputin’in Çarlık Rusya’sının bu savaşa girmesine karşı olduğu biliniyordu. Eğer hastanede değil de başkentte olsaydı savaşı engelleyebilir miydi bilinmez ama bu durum, suikastı İngilizlerin organize ettiği iddiasına yol açtı. Çünkü İngilizler Rusların Almanlara karşı savaşa girmelerini çok istiyorlardı. Polise göreyse bu olayın arkasında Rasputin’in muhaliflerinden birisi vardı.

I. Dünya Savaşı sırasında, Eylül 1915’te Çar II. Nikolay ordu kuvvetlerinin komutasını üzerine aldı ve cepheye gitti. Çariçe Alexandra’yı da Rusya’nın iç işlerinden sorumlu bıraktı. Ancak bu savaş Rusya’nın hızlı ekonomik çöküşüne sebep olmuştu. Birçok kişi suçu Çariçe Aleksandra ve onun danışmanı Rasputin’e atmaya başladı. Hakkındaki şikayetlerin de ayyuka çıkmasıyla Rasputin ortak bir nefret odağı haline geldi.

Cinayet ve Sonrası

Rasputin’in muhalifleri, onu gözden düşürmek, yargılatmak ve ortadan kaldırmak amacıyla farklı eylemlerde bulundular ama bunların hiçbiri 1916’ya kadar başarılı olmadı. Ta ki mevcut rejimin destekçileri Tatar-Türk kökenli Prens Feliks Yusufov (Çar’ın yeğeninin kocası), Vladimir Purişkeviç (Duma üyesi) ve Büyük Dük Dimitri Pavloviç (Çar’ın kuzeni) de dahil olmak üzere muhafazakarlardan oluşan bir grubun Rasputin’i ortadan kaldırmak için bir komplo kurana dek. Rasputin, 29-30 Aralık gecesi Yusufov’un evine davet edildi. Hikâyeye göre, Saray’ın bodrum katında bir odaya alındı ve kendisine zehirli şarap ve çay kekleri verildi. Zehirden hiç etkilenmeyince Yusufov onu silahla vurdu. Rasputin yere yığıldı, Yusufov öldüğünü sanarak diğer arkadaşlarının yanına döndü fakat tekrar geri döndüklerinde Rasputin can havliyle Yusufov’a sarıldı. Bu sefer Purişkeviç ona ateş etti fakat Rasputin yine de avluya kadar gitmeyi başardı ve orada yere yığıldı. Daha sonra komplocular onu avluda bulup tekmelemeye başladı ve sonra eski bir perdeye sararak bir köprüden Neva Nehri’ne attılar.

Polis, Rasputin’in cesedini 1 Ocak 1917’de atıldığı köprünün yakınlarında, buzlar arasında buldu. Yapılan otopside midesinden su çıkmamasından hareketle onun boğularak değil de kurşun yarasıyla öldüğü tespit edildi. Rasputin’in suya atıldığında hayatta olduğu, ancak suya atıldıktan sonra boğularak öldüğü iddiaları da vardır.

Rasputin’in öldürülüşüne Çar ailesi çok üzüldü, sorumluların cezalandırılmasını istemelerine rağmen katilleri tespit edilemedi çünkü üç ay sonrada devrim oldu. Ancak Yusufov’un yaklaşık 11 yıl sonra yayımladığı hatıralarıyla olay kısmen aydınlanabildi. Yusufov’un verdiği bilgiler dışında Rasputin’in ölümü çoğunlukla belirsizdir ve hangi koşullarda öldürüldüğü yıllardır tartışma konusu olmuştur. Ancak yine de Yusufov’un hatıratında anlattığı hikâye, bu olayın en sık anlatılagelen şeklidir.

Din adamları Rasputin’in cenaze törenini yapmak istemez fakat Çar’ın zoruyla bir cenaze töreni yapmak zorunda kalırlar. Yapılan törenin ardından Rasputin’in naaşı Çarlık köyüne (St. Petersburg’un yaklaşık 25 kilometre güneydoğusunda, Puşkin adlı kasabadaki yazlık çarlık sarayın bulunduğu köy) gömüldü. Fakat ölümünden üç ay sonra Rusya’da Şubat Devrimi (Ekim Bolşevik Devrimi’nden önceki devrim) gerçekleşti ve Çar tahtan feragat etti. Bu devrimin hemen ardından yeni rejim, Rasputin’in cesedini mezarından çıkarıp yaktırdı. 

Rasputin’in ailesinin akıbetine gelince, Kızı Maria Ekim1917 Bolşevik Devrimi’nden hemen sonra yurtdışına çıktı. Eşi ve diğer çocukları ise 1930’da tutuklandı ve akıbetleri meçhul kaldı.

Rasputin’in ölümünden sonra, ona atfedilen bazı kehanetler veya öngörüler de yayılmaya başladı. Mesela mektuplarından birinde, “Ben hayatta kaldığım sürece Çarlık ailesine bir şey olmayacak ama öldürülürsem bu Çarlığın felaketi olacaktır. Kardeş kardeşi öldürecek ve 25 yıl içinde Rusya’da tek bir soylu kalmayacak.” diye yazar. Nitekim dediği gibi de olmuş, hanedan devrilmiş, Çar ve Çariçe çocuklarıyla birlikte kurşuna dizilmiş ve soylular ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca, Rusya’nın I. Dünya Savaşı’na katılmaması ve bir an önce Rus köylüsünün durumunun da iyileştirilmesi gerektiğini, aksi takdirde bu karışıklığın bir devrime yol açabileceğini iddia itmişti ki bu öngörüsü de gerçekleşmiştir. Malumunuz önce Şubat 1917 Devrimi ardından da Ekim 1917’de Bolşevik Devrimi olur.

Sonuç

Rasputin’in sırlarla dolu bu ilginç hayatı birçok tarihçi ve biyografi yazarının ilgisini çekmiştir. Fakat onun hayatını aydınlatacak yeterli belgenin olmaması ve halkın onun gibi karizmatik kişiler hakkında hikâye uydurma hevesi sebebiyle Rasputin adı etrafında onlarca farklı hikâye anlatılmaktadır. Tarihçiler onun gerçek kişiliği, kimliği hakkında ihtilafa düşmüştür. Onun gerçek bir din adamı mı yoksa dinî kullanan bir sahtekâr mı, bir mistik mi yoksa şehevi arzularının esiri bir sefih mi olduğu yönünde hâlâ farklı iddia ve görüşler bulunmaktadır. Hatta onun bir Alman ajanı olduğunu iddia edenler bile vardır. Fakat Rasputin efsanesinin merkezindeki anlatıysa hiç şüphesiz onun Çar ve Çariçe’yle olan ilişkisidir.  

Rasputin efsanesinin en gizemli bölümüyse Çar’ın hemofili hastası oğlu Aleksey’i iyileştirmesi veya geçici çözüm üretmesi olarak görülüyor. Çocuğun iyileşmesine neyin sebep olduğu belirsizdir. Bazı yazar ve tarihçiler, Rasputin’in bazı durumlarda Aleksey’in kanamasını hipnoz yoluyla durdurduğunu iddia etmişlerdir. Bazılarıysa, Rasputin’in doktorların Aleksey’e aspirin vermemesini sağlayarak çocuğu iyileştirdiğini söylemiştir. Zira o dönemde ağrı kesici olarak kullanılmakta olan aspirinin aslında kanın pıhtılaşmasını engelleyici özelliği bilinmiyordu.

Rasputin’in Çariçe üzerindeki nüfuzu hükümette kaosa ve halkta hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Hatta bazılarınca eylemlerinin Rus Devrimi’nin başlangıcında küçük bir rol oynadığına da inanıldı. Çar ve Çariçe’ye rağmen Çar ailesinin yakınları tarafından öldürülen bu gizemli Sibiryalının hayatı bir macera romanını aratmayacak renklilikteydi.

Kaynakça

Fuat Sezgin, İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar, Timaş Yayınları, 2012 İstanbul.

Timur Özkan, Kalingrad’dan Kamçatka’ya Rusya, Alter Yayıncılık, 2014 İstanbul.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Grigori_Rasputin
https://www.britannica.com/biography/Grigory-Yefimovich-Rasputin.
https://www.fikriyat.com/yazarlar/sefa-saygili/2023/02/06/grigori-yefimovic-rasputin-1870-1917

https://www.indyturk.com/node/612901/haber/rus-saray -esir-alan-şeytan-havarisi-rasputin.

https://youtu.be/6oPvq_GkAdg?si=H260UnhsXhFT2-u0; Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu.

Wilde, Robert. “Grigori Rasputin’in Biyografisi.” ThoughtCo, 9 Mayıs 2025, thoughtco.com/grigory-rasputin-3573786

https://ru.wikipedia.org/wiki/Юсуповы

[1] Yusupov telaffuzu Rus dilinden kaynaklı bir durumdur. Bugün Rusya’da hem Yusupov hem de Yusufov kullanılıyor. Kırımlı akademisyen arkadaşın söylediğine göre, Kırım’ın kuzeyinde Yusupov, güneyinde ise Yusufov diye telaffuz ediliyormuş.

[2] Çarlık Rusya’sı 16. yüzyıl itibarıyla bölgedeki hanlıkları (Kazan Hanlığı, Kasım Hanlığı, Kırım Hanlığı gibi) ilhak ederken veya sonrasında bu hanlıklardaki bazı mirzalar-beyler Hıristiyan oldu ve Çar’ın tarafına geçti.

[3] Timur Özkan, Kalingrad’dan Kamçatka’ya Rusya, 2014.

[4] https://nazmiemin.com/wp-content/uploads/2024/02/islam_bilim_tarihi.pdf

[5] Fuat Sezgin, İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar, 2012.

[6] https://www.nazmiemin.com/cay-ve-tea/

[7] “Kendini kırbaçlayan” olarak adlandıran bu tarikat, 17. yüzyılda Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrıldı.

[8] Din ve bilimin kapsamı dışında kalan doğaüstü inançlar ve uygulamalar bütünüdür. nesnelerin ardındaki gerçekliğe ulaşma yönünde ruhi kabiliyeti olan. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Language »