Makaleler

Evrensel Bir İftira “Mum Söndü-Orgia”

Özet

 Kızılbaş/Alevilerin “mum söndü yaptıkları, ana-bacı tanımadıkları” şeklindeki cinsel sapkınlık iftirası 16. yüzyıl itibarıyla ortaya çıktı. Literatürde “orgia” adıyla anılan bu ithamlar, aslında sadece Kızılbaş/Alevilerle ilgili değil, Eski çağlardan bu tarafa, egemen anlayışa muhalif olan başka inanç grupları için de yapılmıştır.

Giriş

1989-90 yıllarında acemi birliğini Sivas, usta birliğini de Tokat olmak üzere sekiz aylık kısa dönem askerlik yaptım. Tokat’ta usta birliğinde aslen Erzincanlı olup İstanbul da ikamet eden Hüseyin adında bir arkadaşım oldu. Hüseyin, babası Feriköy’de kapıcılık yapmış Alevi bir aileden geliyordu. 1960-70 sonrası şehirlerde yetişmiş çoğu Alevi genç gibi o da sosyalistti; inanç olarak Aleviliği bilmiyordu ama kimlik olarak kendini Alevi kabul ediyordu.

İlk, orta öğretim ve üniversiteyi Trabzon’da okuduğumdan daha önce hiç Alevi arkadaşım olmadığı gibi bu konuyu merak edip araştırma gereği de duymamıştım. Bununla beraber Alevi dışındaki çevrelerin çoğu gibi benim de kafamda bir mum söndümeselesi vardı. Çünkü Alevi denince, onların dışındaki çevrelerin ilk aklına gelenlerden biri buydu. Bugün bile hâlâ insanların tanıdığı o kadar Alevi varken, zihinlerindeki mum söndü bilinmezi eskisi kadar olmazsa da yine yerini koruyor.

Hüseyin’le oluşan hukukumuzdan dolayı bir gün öğrenmek amacıyla sordum, “Nedir bu mum söndü meselesi?” Neden Aleviler için böyle bir şey söyleniyor? Kâğıt gibi Hüseyin küplere bindi, bu kadar öfkeleneceğini tahmin etmemiştim. Sadece bana “Sen de mi?” dedi ve sustu… Bundan sonra artık benimle konuşmaz diye düşünüyordum ama öyle olmadı, normal dostluğumuz, muhabbetimiz devam etti.  Mum söndü meselesini sonrasında onunla hiç konuşmadık ama bu konu zihnime kazınmıştı.

Politik gerekçelerle Cumhuriyet’e kadar “kapalı toplum” hâlinde yaşayan Kızılbaş/Aleviler, kamu otoritesinden uzak dağlık bölgelerde yaşam alanları oluşturup özerk dinî toplumsal bir yapıya dönüştüler. Bu izole bölgelerde devlete ait yetkiler dinî kurumlara aktarıldı. Mesela adalet “görgü cemi”nde[1] gerçekleşirdi.[2] Görgü Cemi’nde, zina, adam öldürme gibi büyük suç işleyenler “düşkün” ilan edilerek toplumdan uzaklaştırılırdı.[3] Düşkün ilan edilen birisiyle tüm köy irtibatı keser, hayvanları bile köyün hayvanları ile otlatılmaz, cenaze namazı da kılınmaz. Kısacası “düşkün” ilan edilen kişinin o köyü terk etmekten başka çaresi kalmaz.

Zina yapmayı çirkin gören ve bunu yapanları “düşkün” olarak ilan edip toplumdan tecrit eden Kızılbaş/Alevilik nasıl oluyor da “mum söndü yapmakla”, “ana bacı tanımamakla” itham edilebiliyor? İçlerine kendilerinden olmayanları almayan bir inanışla ilgili olarak nasıl oluyor da insanlar kendilerinden bu kadar emin bir şekilde onların mum söndü yaptıklarını söyleyebiliyor? Aslında evrensel bir iftira olan bu tür uygulamalar iftira atılan topluluktan ziyade iftira atanlar hakkında bilgi veriyor. Yani egemen anlayışa muhalif olan her inanç grubu bu iftiradan bir şekilde nasibini almıştır. Özellikle cinsellikle ilgili çok hassas olan toplumlarda mum söndü-orgia iftirası tarih boyunca çok etkili bir silah olmuştur.

Temmuz 2025’te “Esrarengiz Rus Mistik Rasputin” isimli bir yazı kaleme aldım. Konu üzerine çalışırken Kızılbaş/Alevilere yapılan etiketlemelere benzer suçlamalarla karşılaştım. Rasputin hakkındaki şikayetlerden biri de onun “Khlistiler” tarikatına mensup olduğu ve bu tarikat üyelerinin geceleri ayinden sonra ışıkları söndürüp toplu cinsellik yaşadıklarıydı. “Kendini kırbaçlayan” olarak adlandıran bu tarikat, 17. yüzyılda Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrıldı. Onlar hakkındaki bu iddiaların kaynağı da Rus Ortodoks kilisesiydi.


Khlistiler hakkındaki bu iddialar, aslında sadece onlara has olmayıp Kızılbaş/Aleviler’de olduğu gibi, çok tanıdık bir ithamdı. Konuyu, 1990’dan beri devam eden ilgimden dolayı müstakil bir yazıda ele almaya karar verdim.

    Roma ve Hıristiyan Dünyasındaki “Mum Söndü-Orgia” İftiraları

“Mum söndü-orgia”nın ilk olarak, Roma’da politik ve dinî rakiplere karşı uygulandığı bilinmektedir. Romalı tarihçi Livius MÖ 186’da yapılmış “orgia suçlaması”nı ayrıntılı olarak anlatır. Çeşitli orgia suçlamaları, Roma’da Konsüllerin birbirlerine başlattığı davalarda ve idam edildikten sonra da muhaliflerin hatırasına kara sürülmesi için çok defa kullanılmıştı.[5]

Romalılar bu nevi suçlamaları, MS ortaya çıkan erken Hıristiyan din hareketlerine karşı da uyguladı. MS 2. yüzyılın sonunda Felix Minucius Hıristiyanları şöyle suçlamaktaydı: “Bayramlarında yaptıklarını herkes iyi bilir… Bayram günlerinde çocuklarıyla, kardeşleriyle, anneleriyle ve çeşitli yaşta olan erkeklerle ve kadınlarla beraber bir araya gelirler. Eğlencedeki gerginlikte, içki içtikten sonra kötü arzuları yükselerek… çerağ sütunu düştükten sonra ışık söner… Karanlıkta tutku yırtılır, kim kiminle birleşir sadece tesadüfler sonucudur…”[6]

Romalıların, Hıristiyanların toplum nezdindeki değerini düşürmek için kullandıkları bu ithamlar ne gariptir ki bir süre sonra Hıristiyanlar tarafından rakip gördükleri gruplara karşı kullanılacaktı. Kanaatimce bu durum bize insanlık tarihi açısından da önemli dersler veriyor. Zira gücü ele geçiren rakibini alt etmek için hiçbir kural tanımıyor. Meğer ki geçmişte kendisi de aynı ithamlara maruz kalsın.  

Paulisyen mezhebi, Hıristiyan dininin asıl, ilkel, gösterişsiz şeklini geri kazanması için Suriye’deki Konstantinosca tarafından 7. yüzyılda kuruldu. 8. yüzyılda Hıristiyanlığın Doğu’daki ucunda, Ortodoks Ermeniler tarafından takibata uğrayan Paulisyenlere karşı mum söndü-orgia suçlaması, Hıristiyanlarca ilk defa kullanılmıştı.[7]

Bulgaristan’da 10. yüzyılda Bogomil mezhebi, Roma Kilisesi’nin radikal düşmanı olarak ortaya çıktı. Bogomil’in kendisi, Bulgar Ortodoks papazıydı ve mezhebinin temel düşünceleri arasında Paulisyen fikirleri de vardı. İrene Melikoff’a göre, Paulisyenler Ermenilerle yaşadığı sorunlardan dolayı 8.-10. yüzyıllarda Tuna boylarına yerleştiler. Bogomillerin muhtemelen kökenleri bunlar idiler.[8]

Bogomilizmin kökleri Bulgaristan’da ve Makedonya’da ise de bu mezhep daha sonra Bosna’da, Sırbistan’da ve bütün Balkanlarda, yayıldı. 11. yüzyılda Bizanslı felsefeci Psellos tarafından Bogomillere karşı yazılan “eleştiride” onlara mum söndü-orgia suçlaması yöneltildi. Bu tarihten sonra bu tip suçlamalar, Orta Çağ’ın sonuna kadar hem Doğu Ortodoks hem Batı Katolik Kilisesi tarafından muhalif batıni-heterodoks akımlara karşı kullanıldı.[9]

    Erken Dönem İslam Dünyasında “Mum Söndü-Orgia” İthamları

Bildiğimiz kadarıyla İslam dünyasında mum söndü ithamının ilk örneği Babekiler’e yapılandır. Babekiler, 9. yüzyılın başlarında Abbasiler döneminde Azerbaycan’da ortaya çıkıp 20 yıl süreyle Abbasilere meydan okuyan Babek’e (öl. 838) nispet edilen ve Mazdekilerin[10] ardılları olarak kabul edilen bir fırkadır.[11] Bugün İran Azerbaycan’ında Babek büyük bir Türk kahraman olarak bilinir ve Azeriler sıklıkla çocuklarına Babek ismini verir. 

11. yüzyılda Abdulkahir el-Bağdadi’nin yazdığı bir eserde, Babekiler ile ilgili ifadeler aynen şöyledir: “Babekilerin dağlarında kutladıkları bir bayram gecesi vardır. O gecede kadın erkek bir araya gelirler, içki içip çalgı çalarak eğlenirler; lambalar ve yanan odunlar söndüğünde erkekler ve kadınlar kim kiminle denk gelirse birbirleriyle cinsel ilişkiye girerler.”[12]

Mum söndü, İslam dünyasında ortodoks-müteşerri kalıpları dışına taşan dindarlık biçimlerine karşı standart bir suçlamadır. Özellikle kadın erkek bir arada dinî ritüellerini yapan toplulukların hepsi bu iftiradan nasibini almıştır. Mesela Ahmet Yesevi (ö. 1166) kadın erkek karışık dinî toplantılar yaptığı için zamanın uleması tarafından suçlanmıştır. Benzer şekilde Ebu’l-Vefa’nın (ö.1107) da ayinlerine kadınlar katıldığı için suçlandığı ve takibata alındığı onun adına yazılan menakıpnamede anlatılır.[13]

Halep tarihçisi Kemalettin, dönemin Halep yönetimi tarafından düşman kabul edilen ve dağlarda yaşayan Haşşaşiler (Nizari İsmaililiği- Alamut İsmaililiğin Suriye kolu) hakkında şunları yazar; “Günah ve sefahatte yollarını şaşırmış Cebeli Summak (Halep civarındaki dağlık bölge) halkı, kadınlı erkekli içki aleminde; erkeklerin hiçbiri kız kardeşinden ve kızından sakınmıyordu.”[14]

                    Osmanlı Toplumunda “Mum Söndü-Orgia” İthamları

Kızılbaş/Aleviler Hakkındaki İthamlar

Kızılbaş ismi 15. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır. Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar (ö.1488), büyük bölümünü Azerbaycan ve Doğu Anadolu Türkmen boylarının oluşturduğu taraftar kitlesine, kendilerini diğerlerinden ayırmak için her biri bir imamı temsil eden on iki dilimli kırmızı börk giydirmiş ve bu kitleler zaman içinde Kızılbaş diye anılmıştır.[15]

Safevî Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Şah İsmail, Kızılbaş anlayışının sembol isimlerinden biri olmuş, böylece Kızılbaş oymaklar “tavaif-i Kızılbaş”, emirler “ümeray-i Kızılbaş”, ordu “leşker-i Kızılbaş”, devlet ise “devlet-i Kızılbaş” adlarıyla anılmıştır.[16] 

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı-Safevi çekişmesinin tabii bir neticesi olarak, Osmanlılar Kızılbaş ifadesini “devlet muhalifi ve isyancı zümreler” anlamında kullanmıştır. Bu zümreler, Safevi taraftarı olmasının yanında, bir de Osmanlı’nın temsil ettiği dinî anlayışla uyuşmadığı için mum söndü gibi suçlamalara maruz kalmışlardır.[17]

Osmanlı resmî vesikalarında Kızılbaşlarla ilgili kullanılan “Kızılbaş-ı bed-kişi (kötü Kızılbaş), Kızılbaş-ı evbaş (aşağılık Kızılbaş), Kızılbaş-ı bed-maaş (kötü yaşayışlı Kızılbaş), Kızılbaş-ı bî-din (dinsiz Kızılbaş), Kızılbaş-ı şum (uğursuz Kızılbaş)” gibi sıfatlar dışlayıcılığın siyasi yönünü göstermektedir. Yine aynı dönemde Kızılbaşlarla savaşmanın meşruiyeti ve onların “sapkın” inançlarıyla ilgili yazılan Risâle fî tekfîr-i Kızılbaş¸ Risâle fî hakkı Kızılbaş, Fetvâ fî kıtâli Kızılbaş gibi yazma eserler de “ötekileştirmenin” dinî yönünü göstermektedir.[18]

16. yüzyıla ait Mühimme defterlerinde[19] Kızılbaşların mum söndü ithamına maruz kaldıkları görülmektedir. Örneğin “Amasya, Çorum, Zile, Turhal, İskilip, Osmancık, Artukâbâd, Hüseyinâbâd, Gümüş, Ortapâre, Eynebazarı, Mecidözü, Kazâbâd, Katar, Karahisar-ı Demürlü ve Koca isimli yerleşim birimlerinde bulunan bazı Mülhid ve Kızılbaşların, geceleri avretleri ve kızlarıyla birlikte toplanıp birbirlerinin ‘avretlerin ve kızların tasarruf ’ettikleri”, Mühimme kayıtlarına yansımış ithamlardandır. Bu kayıtlara yansıyan bir başka örnek ise “Kastamonu’da Taşköprü Kazası’na tâbi Hacıyülük Karyesi’nden Kara Recep’in Kızılbaş olduğu ve kendi emsali Kızılbaşlar ile toplanıp geceleyin bir tenha eve girip eğlendikleri ve sonra mumları söndürüp birbirinin avretini tasarruf ettikleri” iddiasıdır.[20]

Kızılbaşlar/Aleviler’ın Kendi Aralarındaki Mum Söndü İthamları

Anşa Bacılılar olarak bilinen topluluk, 19. yüzyılda Zile’nin Acısu köyünde yaşamış olan Anşa Bacı adındaki karizmatik lidere nispetle bu adla anılmaktadır. Anşa Bacılılar, kendi ocak sistemlerini yapılaştırmadan önceki dönemlerde Hubyar ocağına bağlı “Sıraç Alevi Topluluğu” içinde yer almaktadır. Ancak Anşa Bacılılar 19. yüzyılın ilk yarısında Sünnileştikleri gerekçesiyle Hubyar ocağına bağlılıklarına son vermiş, kendilerini bağımsız ocak ilan etmişlerdir.[21] Bir yönüyle de Anşa Bacı, Kızılbaşlık/Alevilik’teki ilk kadın postnişin olacaktır.[22]

Anşa Bacılar, merkezinde bir kadının yer aldığı, seyyit olmayan bir ailenin Kızılbaş/Alevi geleneğine aykırı örgütlenerek yeni bir ocak olarak kuramsallaşmasına vesile oldu. Bu durum bağlı bulunduğu Kızılbaş ocağının pir-dedelerini rahatsız etti. Bundan dolayı dedeler tarafından Osmanlıya şikâyet edildiler. Bu şikayetlerin arasında mum söndü suçlaması da vardı.[23] Yani Kızılbaş/Alevilere yönelik dile getirilen “mum söndü” iftirası bizzat diğer Kızılbaş/Alevilerce Anşa Bacılara Yöneltildi.[24]

Yukarıda bahsettiğimiz olayın bir başka türü de İran’da yaşandı. Safevi Devleti’nde Şiiliğin iyice yerleşmesiyle sistemden dışlanmaya başlayan Kızılbaşlar hakkında da Osmanlı topraklarında olduğu gibi dedikodular çıkmıştır. Onlarla ilgili bilgi veren bir seyyah, 17. yüzyılın sonlarına doğru Kızılbaşların artık İran’da eskisi kadar saygı görmediğini, çünkü edebe aykırı gece toplantıları düzenlemekle suçlandıklarını anlatır.[25]

Bektaşiler Hakkındaki Mum Söndü-Orgia İthamları

Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşundaki rolü dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca nüfuzunu koruyan Bektaşilik, gerek oynadığı roller ve arz ettiği inanç yapısı, gerekse devletin 16. yüzyıldan itibaren resmen tanıdığı tek gayri Sünni tarikat olması sebebiyle en çok ilgi çeken ve tartışılan tarikat olmuştur.[26]

Bektaşilik yasaklanmadan önce kendilerine devlet tarafından methiyeler düzülüyordu fakat 1826’da yasaklandıktan sonra Kızılbaş/Aleviler gibi onlar da Rafızî (Özellikle Sünni inancın dışındaki Alevi topluluk için kullanılan ve hakaret içeren bir tabir) olmakla suçlandı.[27]

Kızılbaş/Aleviler’e yapılan “Mum söndü” iftirasının bir benzeri 1826’dan sonra Bektaşilerle ilgili olarak “Bektaşi sırrı” adıyla ortaya çıkmıştır. Güya Bektaşiler, ayinlerinden sonra gerçekleştirdikleri muhabbet sofrasında Kızılbaş/Alevilerin yaptığı gibi mum söndü yapmaktadırlar. Bu o kadar yaygınlaşmış olmalı ki sırf bunun için Bektaşilik tarikatını incelemeye karar veren Yakup Kadri Karaosmanoğlu, araştırmaları sonucunda bu iddianın cehalete ve önyargıya dayalı, aslı esası bulunmayan bir düşünce olduğunu, Bektaşi tarikatının o zamanki durumuyla ilgili yazdığı “Nur Baba” romanının önsözünde ifade etmiştir:[28]

“Nitekim Nur Baba’nın bundan dokuz sene evvel yazılmış olmasına rağmen, meydana ancak şimdi (1923) çıkabilmesinin yegâne sebebi bir zamanlar benim de böyle bir ahlaki endişeye kapılışım, yani gerek cehalet gerek sade dillik saikasıyla hakikatte bir “Bektaşi Sırrı” mevcut bulunduğuna inanışımdır. Hâlbuki bir taraftan şahsi görgülerim, diğer taraftan bu tarikat hakkında yaptığım tetkik ve tetebbu’lar bana ispat etti ki ‘Bektaşi Sırrı’ yalnız avamın beyninde yer bulan esassız mefhumlardan biridir.”[29]

Dürziler Hakkındaki Mum Söndü-Orgia İthamları

Osmanlı coğrafyasında mum söndü iftirasına muhatap olan bir başka topluluk ise Dürzilerdir.[30] Kızılbaş/Aleviler gibi batıni-heterodoks bir yapıları olan Dürziler, ibadetlerini yaparken gizlilik esasına uymaları sebebiyle mum söndü tarzı ithamlara maruz kalmışlardır. Halbuki Dürzi hukukuna göre zina çok büyük suçtur ve zina edenin evliliği sona ermiş sayılır.[31]

Evliyâ Çelebi ve Kâtip Çelebi’nin “Mum Söndürme” ile İlgili Görüşleri

Kırk yılı aşkın bir süre Osmanlı topraklarını gezmiş seyyah Evliyâ Çelebi (öl.1658), Seyahatname’sinde Kızılbaşlarla ilgili olarak dile getirilen “mum söndürme” iddiasının temelsiz olduğunu, “mum söndü yapılıyor” denilen yerleri sayısız defa gezdiğini, ancak böyle bir şey görmediğini, bunun asılsız bir itham olduğunu söylemiştir.[32]

17. yüzyıl devlet adamı Kâtip Çelebi (öl. 1657), Osmanlı Devleti’nin sufilerden, özellikle de Safevi şahlarından çok çektiği için müritlerinin çoğalmaması ve bir araya gelmemeleri için şiddete ve kaba kuvvete başvurduğunu söyler. Bu nedenle Osmanlı’da verilen fetvaların aslı onun ifadesiyle “taraf-ı Saltanat-ı Aliyye cânibini himâye içündür,” yani devletin menfaatleri neyi gerektiriyorsa fetvalar o doğrultuda verilmiştir.[33] Bu da bize Kızılbaşlar/Alevilerin hakkındaki karalayıcı eserlerin varlık sebebini açıklamaktadır

Mum Söndü İthamının Kaynağı

Tarih boyu egemen gruplar kendilerine rakip olan azınlıklara mum söndüye benzer, “karanlık basınca, ateş söndürülünce, ışık kapatılınca” tarzında ithamlarda bulunmuştur. Fakat orijinal mum söndü isminin dayanağının Kızılbaşlar/Alevilerin cem ayinleri olduğu görülmektedir. Kızılbaşlar, kapalı toplum hâlinde yaşayıp ayinlerine kendilerinden olmayanları almazlar ve cem ayini için toplanılan yerlerde kadın erkek beraber ibadet ederler.

Cem ayinlerinde, on iki imamı temsilen on iki hizmet yürütülür. Bu hizmetlerden biri de “Çerağ Uyandırma” olarak da isimlendirilen bu ritüelde mumlar yakılır (dönemine göre farklı aydınlatma araçları da kullanılır). Mum yakılmadan önce Nûr sûresi 35[34] ve 36.[35] ayetler okunur. Cem ayininin bitiminde de yakılan bu mumlar söndürülür.[36] Bektaşilerin cem ayininde de ufak farklılıklarla beraber aynı ritüeller yapılır. İşte mum söndü ismi buradan geliyor olmalı.[37]

                                                          Sonuç

Mum söndü ithamı, sadece Kızılbaş/Alevilerle ilgili bir konu olmayıp, Literatürde “orgia” adıyla anılan bu ithamlar, aslında Eski Çağlar’dan bu tarafa, egemen anlayışa muhalif olan her inanç grubu için yapılmıştır. Mesela, Pagan Roma kendi topraklarında yaşayan ve inanışına uymayan Hristiyanlara karşı kullandığı mum söndü-orgia silahını, Hıristiyan Batı ve Doğu Roma da kendi içinden çıkmış yani ana akımın dışında kalan gruplar için kullanmıştır. 

Mum söndü, İslam dünyasında ana akım inanışı olan ortodoks-müteşerri kalıpları dışına taşan dindarlık biçimlerine karşı standart bir suçlamadır. Özellikle kadın erkek bir arada dinî ritüellerini yapan toplulukların hepsi bu iftiradan nasibini almıştır. Bununla beraber bazen bu suçlamaları ana akımın dışında olan farklı gruplar bile birbirine yapabiliyordu. Bunun en çarpıcı örneği, “Anşa Bacılar”da olduğu gibi, bu tür ithamların mağduru olan Kızılbaş/Alevi bir grubun kendi içinden çıkmış ve muhalif olmuş bir gruba mum söndü iftirasını yöneltmesidir.

Aslında mum söndü-orgia türünden ithamların muhalif gruplara yapılmasının sebebini iftira atılan topluluktan ziyade iftira atanlarda aramak gerekir. Çünkü egemen gruplar, menfaatlerine zarar veren ve otoritesini sarsan topluluklara karşı böylesine verimli bir silaha her zaman başvurmuştur. Bu nevi iftiralar Kızılbaş/Aleviler’de olduğu gibi bir şekilde mağdurların üzerinde izi bırakmış, “verimli” bir silah olagelmiştir.

Kaynakça

– Cenksu Üçer, Tokat Yöresinde Geleneksel Alevilik, Ankara Okulu Yayınları 3. Baskı, 2015 Ankara.

-Karaosmanoğlu, Y. Kadri. Nur Baba, 24. Baskı, İstanbul: İletişim yayınları, 2020.

-A. Yılmaz Soyyer, 19. Yüzyılda Bektaşilik, 2012.

-John K. Birge, Bektaşilik Tarihi, 1991

– Bernard Lewis, Haşşaşiler, s.175.

-Yaman, Mehmet (2003). Alevilikte Cem. İstanbul: Can Yayınları.

-Yıldız, Hakkı Dursun (1991). “Bâbek”. Diyanet İslam Ansiklopedisi. C. IV. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 376-37

– Savaş, Saim, XVI. Asırda Anadolu’da Alevîlik, Türk Tarih Kurumu Yayınları 3. Baskı, 2020 Ankara.

-Yalçın Çakmak, Sultanın Kızılbaşları, İletişim Yayınları, 2019 İstanbul.

Rıza yıldırım, Geleneksel Alevilik, 2018. Geleneksel Alevilik, İletişim Yayınları, 2018 İstanbul.

– Rıza Yıldırım, Menakıb-ı Evliya (Buyruk), YKY Yayınları, 2020 İstanbul.

– Nimet Okan, Canların Cinsiyeti, İletişim Yayınları 3. Baskı, 2021 İstanbul.

-İlyas Üzüm, Kızılbaş, DİA 25. Cilt, 2022 Ankara.

-YILDIZ, Hakkı Dursun (1991). “Bâbek”. Diyanet İslam Ansiklopedisi. C. IV. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

-IMRE, Adorjan (2004). Mum Söndürme’ İftirasının Kökeni ve Tarihsel Süreçte Gelişimiyle İlgili Bir Değerlendirme. (der. İsmail Engin-Havva Engin). İstanbul: Kitap Yayınevi.

-Mustafa Öz, Dürzilik, DİA 10. Cilt, 1994 İstanbul.

-İrene Melikoff, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, Cumhuriyet Kitapları 3. Baskı, 2004 İstanbul, s.216.

https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf,

-https://www.kizildelisultan.com/mum-sondurme-iftirasinin-1-kokeni-ve-tarihsel-sureci/.

-https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/N%C3%BBr-suresi/2827/36-38-ayet-tefsiri.

-https://www.nazmiemin.com/esrarengiz-rus-mistik-rasputin/.


[1] Görgü Cemi; Kızılbaş-Alevi adap ve erkanında, ikrar vererek yola girmiş her Alevi, yılda bir defa ikrarını tazelemesi ve bağlı bulunduğu ocağın piri-dedesinin görgüsünden/sorgusundan geçmesi gerekmektedir. Böylece Alevi canlar, hem cemlere katılma haklarını devam ettirir hem de kendilerini Hak katında ve toplum nezdinde temize çıkarır.

[2] Rıza yıldırım, Geleneksel Alevilik, 2018.

[3] İlyas Üzüm, Kızılbaş, 2022, s. 546-557.

[4] www.nazmiemin.com/esrarengiz-rus-mistik-rasputin/

[5] https://www.kizildelisultan.com/mum-sondurme-iftirasinin-1-kokeni-ve-tarihsel-sureci/

[6] https://www.kizildelisultan.com/mum-sondurme-iftirasinin-1-kokeni-ve-tarihsel-sureci/

[7] https://www.kizildelisultan.com/mum-sondurme-iftirasinin-1-kokeni-ve-tarihsel-sureci/

[8] İrene Melikoff, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, 2004, s.216.

[9] https://www.kizildelisultan.com/mum-sondurme-iftirasinin-1-kokeni-ve-tarihsel-sureci/

[10] İranlı Zerdüşt din adamı Mazdek’in düşünce felsefesine verilen isimdir. Mazdekizm, MS 5. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan; insan eşitliği ve mal ortaklığını savunan bir batıni-gnostik (hakikatin bilgisine ilham keşf ve sezgi ile ulaşılacağını savunan düşüncedir) karakterli reformist dinî harekettir. Dönemin Zerdüşt yönetimi tarafından kadınların da ortak kullanımını savunduğu iddia edilmiştir.

[11] Yıldız, Hakkı Dursun, Babek, s. 376-377.

[12] https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 43.

[13] Rıza Yıldırım, Menakıb-ı Evliya (Buyruk), s. 126-127.

[14] Bernard Lewis, Haşşaşiler, s.175.

[15] İlyas Üzüm, Kızılbaş, 2022, s. 546-557.

[16] İlyas Üzüm, Kızılbaş, 2022, s. 546-557.

[17] İrene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar.

[18] https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 46.

[19] Osmanlıda en önemli karar organı olan Divân-ı Hümâyûn toplantılarında müzâkere edilen iç ve dış meselelere ait önemli kararların kaydedildiği defterler.

[20] Saim Savaş, XVI. Asırda Anadolu’da Alevîlik, 2020, s. 29

[21] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2580701, s.169

[22] Yalçın Çakmak, Sultanın Kızılbaşları, 2019, s. 356.

[23] Yalçın Çakmak, Sultanın Kızılbaşları, 2019, s. 340.

[24] Nimet Okan, Canların Cinsiyeti, 2021, s 94.

[25] Rıza Yıldırım, Menakıb-ı Evliya (Buyruk), s. 90.

[26] John K. Birge, Bektaşilik Tarihi, 1991.

[27] A. Yılmaz Soyyer, 19. Yüzyılda Bektaşilik, 2012.

[28] https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 50.

[29] Y. K. Karaosmanoğlu, Nur Baba, 2020, s. 12.

[30] Suriye’nin Havran bölgesinde, Lübnan’ın bazı bölgelerinde ve buralara yakın bölgelerde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir topluluk.

[31] M. Öz, Dürzilik, 1994, s.39-48.

[32] https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 49.

[33] https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 47.

[34] Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nur üstüne nur. Allah nuruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.

[35] Allah’ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah’ı tenzih ederek anarlar.

[36] Cenksu Üçer, Tokat Yöresinde Geleneksel Alevilik, 2015, s. 357-362-367. https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 47.

[37] https://isamveri.org/pdfdrg/D04052/2014_2/2014_2_KAPLAND.pdf, s. 49.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Language »