SeyahatlerAvrupa

  1. Romanya Gezisi-Transilvanya ve Bükreş

(14-18.09.2023)

Romanya denilince aklımıza en meşhur iki karakter gelir. İlki 15. yüzyılda yaşamış Eflak Prensi Kazıklı Voyvoda, namı diğer Drakula. Diğeriyse ülkeyi 1965-1989 yılları arasında demir yumrukla idare eden Çavuşesku. Bunların yanına, Karpat Dağları’nı ve Türkiye’ye gelmiş en meşhur yabancı futbolculardan biri olan Gheorghe Hagi’yi de ekleyebiliriz. Malum Hagi’ye Karpatların Maradona’sı denirdi. Ayrıca 1976 Yaz Olimpiyat oyunlarında efsaneleşmiş ve jimnastiğin popülerleşmesinde önemli katkısı olan Nadia Comaneci’yi de unutmayalım.

Eflak Prensi Kazıklı Voyvoda-Drakula

Romenlerin kökleri, Daçyalılar’a kadar dayandırılır. Daçyalılar, MÖ 1. yüzyılda merkezi Karpat Dağları’nda bulunan Dacia (Daçya) Krallığı’nı kurdular. Roma İmparatorluğu ile çetin ve uzun savaşların ardından krallık dağıldı ve yerinde Daçya eyaleti oluşturuldu (MS 106). Böylece yerli nüfusunun Romalılaştırılması neticesinde yeni bir etnik yapı doğdu (7-9. yüzyıllar). Bunların adı Roman, “Roma vatandaşı” anlamına gelen Latince Romanus’a dayanır.

Bugünkü Romanya toprakları üç ayrı prensliğin birleşmesiyle oluşmuştur. Eflak (doğu bölgesi), Boğdan (Moldova’da dahil Kuzey bölgesi) ve Erdel-Transilvanya (Karpat Dağları yayının içinde kalan batı bölgesi).

Çavuşesku

Osmanlı döneminde bu üç prenslik haraçgüzâr statüsünde olduğundan buralarda doğrudan bir Osmanlı idaresi yoktu, Müslüman Türk topluluk da bulunmuyordu. Bu sebeple Macaristan veya Balkanlar’daki Osmanlı eyaletleriyle mukayese edildiğinde buralarda çok daha az cami, türbe, han, hamam gibi Osmanlı eserlerine rastlanır. Bununla beraber Romence’ye bazı Türkçe kelimeler girmiş ve Romen mutfağı sarma gibi bazı yemekleri sahiplenmiştir. Ekonomik açıdansa, Osmanlı Devleti özellikle İstanbul’un iaşesi için Romen prensliklerine çok önem veriyordu. 18. yüzyılda bu prenslikler, “İstanbul’un yiyecek ambarı” ifadesiyle anılırdı.

Osmanlı döneminde Romanya (Eflak-Boğdan-Erdel)

Yukarıdaki ifademizde Müslüman Türk toplulukları ifadesini bilinçli olarak kullandık çünkü daha önce Romanya’ya bağlı olan ve bugün resmî dili Romence olup Moldova’da yaşayan Gagauzlar Hıristiyan Türk’tür; Müslüman değildir. Önümüzdeki günlerde “Doğu Avrupa’daki Oğuz Yurdu: Gagauzya ve Hıristiyan Türkler” başlıklı bir yazı kaleme almayı düşünüyorum. Dolayısıyla bu konuyla ilgili detayları o yazımızda ele alacağız.

1877 yılında Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız bir devlet hâline gelen Romanya, 1881-1947 yılları arasında monarşiyle yönetilen bir krallıktı. 2. Dünya Savaşı sonrasında Rusya tarafından monarşi düzenine son verilerek komünist rejimde bir cumhuriyet kurulmuştur. 1965-1989 yılları arasında ülkeyi yöneten Nikolay Çavuşesku’nun devrilmesinin ardından ülkede demokratik sisteme geçilmiştir. 

                                           TRANSİLVANYA-ERDEL

Günümüz Romanya haritası

Erdel kelimesi, Macarca asıllı olup “Orman ötesi” anlamına gelir. Bugün Romanya’nın bir eyaleti durumunda bulunan bölge, uzun yıllar Macar idaresinde kalmış ve 1920’de Romanya’ya katıldıktan sonra Latince “Ormanlar ötesi ili/terra ultra silvas” demek olan Transilvanya adını almıştır.

Romanya’nın en önemli dağları olan Karpatlar, ülkenin kuzeyi ile batısı arasında bir yay çizerek uzanır. İşte, Karpat Dağları ile kuşatılan Romanya’nın kuzeybatı bölgesi, Transilvanya-Erdel olarak adlandırılmaktadır.

Burası, üç farklı kültüre yüzyıllarca ev sahipliği yapmıştır: Rumenler, Macarlar ve Saksonlar (Almanlar). Bölgeye 12. yüzyılda yerleşen ve 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar kalan Almanların surlar içine inşa ettiği şehirler ve şatolar, Transilvanya’yı Romanya’nın diğer bölgelerinden ayıran en önemli özelliklerinden biridir.

Transilvanya demek, aynı zamanda birbirinden güzel Orta Çağ şehirleri demektir. Burası, günümüzde Romanya’nın en gelişmiş ve mamur bölgesidir. Hatta bazı şehir ve köyleri Macaristan ve Avusturya köylerinden aşağı kalmamaktadır. Romanya endüstrisinin önemli bir kısmı burada bulunmaktadır. Ayrıca Romanya’nın önde gelen birçok yazar, düşünür ve sanatkârı Transilvanya-Erdel’den çıkmıştır.

Braşow

Braşow
Braşow

Transilvanya bölgesinin en gözde Orta Çağ şehirlerinden biri olan Braşow, 13. yüzyılda Alman Teutonic Şövalyeleri tarafından kurulmuş ve Alman tüccarların ticari kolonisi olmuştur. Ticaret yolları üzerinde olması ve vergiden muaflığı sebebiyle burada zamanla büyük bir zenginlik birikmiş. Bu sebeple buranın mimari yapısı burasının adeta bir masal diyarına ait olduğu izlenimi uyandırır. Burada yaşayan Alman nüfus, 2. Dünya Savaşı sonrasında Romanya komünist rejime geçtiğinde ya Batı Almanya’ya göç etmiş ya da Sovyet Rusya’ya zorla sürgün edilmiştir.

Rehberimizin ifadesine göre, Braşow halkı kibarlığıyla bilinirmiş. Braşow, sanayi şehri olmasına rağmen Romenler’in yaşamak için tercih ettiği en sakin ve huzurlu şehirmiş. Tarihten beri bir sanayi şehri olarak bilinen Braşow’da bugün işçilik diğer bölgelere nazaran daha pahalıymış.

Peleş Kalesi

Peleş Kalesi, Transilvanya ve Eflak’ı birbirine bağlayan geçiş yolunda, Güney Karpat Dağları’nın eteğinde, Romanya’nın ilk kralı I. Carol tarafından inşa ettirilmiş. Bu bölgeyi görüp güzelliğine hayran kalan Kral, burayı bir yazlık saray olarak yaptırmış.

Peleş Sarayı

1875 yılında yapımına başlanan kalenin inşasında 400 usta ve binlerce işçi çalışmış. Fakat I. Carol kalenin son hâlini göremeden, tamamlanmasına birkaç ay kala 1914’te ölmüş.

Burası, oymalı kakmalı ahşap tavanları, peri masallarından çıkma salonları, yaldızlı duvarlarıyla hiç de Transilvanya’daki diğer kasvetli kaleleri gibi değil. Neo-Rönesans tarzındaki kale, merkezi ısınmanın, elektriğin ve vakumlama sisteminin kullanıldığı Avrupa’daki ilk kaleymiş.

Çavuşesku döneminde kalenin 160 odası, ülkenin önde gelen komünistlerinin ve dünyanın her yerinden gelen önemli devlet adamlarının kişisel dinlenme mekânı olarak tahsis edilmiş. Zamanında Nixon’dan Ford’a, Kaddafi’den Arafat’a kadar birçok ünlü isim burada ağırlanmış.

Sarayda dikkatimi çeken en önemli şey, Türk ve Fas odalarıydı. Böyle bir sarayda Türk odasının olması kısmen izah edilebilir fakat Fas odasının olmasının hikmetini anlayabilmiş değilim.

                                                      BÜKREŞ

Bükreş adının, “mutluluk” anlamına gelen “bucur” kelimesinden türetildiği tahmin edilmektedir. Şehir, Eflak eyaletinde, Tuna’nın kuzey kıyısına yaklaşık 50 km. uzaklıkta, Dambovita Nehri üzerinde kurulmuştur.  Kuruluşuna dair net bir bilgi olmamakla birlikte şehrin tarih sahnesine çıkması 15. yüzyıla tekabül eder.

Bükreş

Bükreş, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462’de Osmanlı topraklarına dahil edilmiş, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda tam bağımsızlığını ilan edene kadar uzun yüzyıllar Osmanlı idaresi altında kalmıştır. Bu nedenle şehirde Barok tarzı Avrupa mimarisinin izlerine rastlanmaz.

1716’ya kadar yerli prenslerle idare edilen Bükreş’e bu tarihten sonra İstanbul’daki Fener Rum patrik ailesinden seçilen yöneticiler tayin edilmiştir. Bu durum, bir halk ayaklanmasıyla Fener yönetimine son verildiği 1821’e kadar devam etmiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Bükreş Antlaşması’yla Bükreş’teki dört yüz yıllık Osmanlı hakimiyeti son bulmuştur.

Fransız devriminin ortaya koyduğu düşüncelerin de etkisiyle şehir, Eflak ve Boğdan’ın birleşmesini sağlayan, Romanya’nın siyasî birliği için mücadele veren bir merkez haline gelmiştir (1859). Bükreş 1862’de Romanya’nın başşehri olunca hükümet binaları, kültür ve eğitim kurumlarının inşasıyla hızla gelişmiştir. Özellikle Fransız mimarisinden esinlenerek inşa edilen yapılar nedeniyle kent “Little Paris” (Küçük Paris) olarak adlandırılmış. Şehrin asıl gelişmesiyse 2. Dünya Savaşı’ndan sonradır.

Piara Unirii Meydanı ile Parlemento Sarayı, Bükreş

Bükreş çok büyük meydanların, parkların ve bulvarların olduğu bir şehirdir. Nikolay Çavuşesku’nun lider olduğu dönemde (1965-1989) tarihî pek çok yapı yıkılmıştır. Bugün şehirdeki büyük meydan ve bulvarlarsa Çavuşesku’nun eseridir. Özellikle parlamento binasının yapımı nedeniyle, Bükreş’in tarihî alanı içindeki 19 Hıristiyan Ortodoks Kilisesi, 6 Sinagog, 3 Protestan Kilisesi ve 30.000 eski konut yıkılmıştır.

Bükreş’in en ilginç yönlerinden biri şehirde bulunan taşınabilir kiliselerdir. Komünist rejim döneminde, yol ve imar çalışmaları dolayısıyla yıkımı gereken bazı tarihî kiliseler yıkılmayıp raylı sistemlerle uygun yerlere nakledilmiştir. Bu taşınan kiliselerden en meşhuru, 16. yüzyıldan kalma bir Ortodoks kilisesi olan Mihai Voda Kilisesi’dir. 1980’li yıllarda, bu kilisenin taşınma çalışmalarını Çavuşesku çifti de yakından izlemiştir. Bu kilisenin taşınması kayıt altına da alınmıştır. Bugün kilisenin taşınma kayıtlarına internetten ulaşılabilir. Yaklaşık üç yüz metre taşınan bu kilisenin taşınma töreninde rehberimiz de bulunmuştur.

Mihai Voda Kilisesi’nin Taşınma anı

İlk Romanya kralı I. Carol, Bükreş’te 1906’da bir cami yaptırmıştı. Aynı kral Köstence’ye de büyük bir cami yaptırmıştı. 1960’da komünist dönemde yıkılan Bükreş Camisi’nin yenisi aynı rejim tarafından başka yere inşa edilmiştir.

Kiliselerin taşınması elbette oldukça ilginç bir konu fakat bunun komünist rejim tarafından yapılması kanaatimce çok daha ilginçtir. Rusya’da, Çin’de ve Arnavutluk’ta bütün ibadet yerleri komünist rejimler tarafından kapatılırken burada farklı bir uygulamaya gidilmiştir. Buradaki komünist rejimin böylesine zahmetli bir işe girişmesi bence takdire şayandır.

Parlamento Binası-Çavuşesku Sarayı

Aynı zamanda “Halkın Evi” olarak da bilinen Romanya Parlamento Binası, Bükreş ziyaretlerinin olmazsa olmazlarından biridir. Çavuşesku döneminin en önemli eseri olan saray, dünyanın en ağır ve pahalı binası; Pentagon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci idari yapısıdır.

Bükreş’teki Parlemento Sarayı

365.000 metrekarelik taban alana kurulan yapının tamamı 2.550.000 metrekaredir. Sarayın halka açık bölümlerinde dev avizeler, mermerler ve altın varaklar ziyaretçilerin gözlerini kamaştırmaktadır. Saray, karşısında yer alan Union Bulvarı ve onun etrafındaki simetrik binalarla yapısal bir bütünlük de oluşturur. 

Saray, günümüz Romanya’sına komünist dönemden kalmış en büyük mirastır ama yapıldığı dönemin halkına da büyük acılar ve yokluklar yaşatmıştır. Bırakın yapıldığı dönemi, bugün dahi böyle bir parlamento binası ancak ABD, Rusya ve Çin gibi kıta büyüklüğündeki ülkelere uygundur.

Kaynakça

-Kemal Karpat, Dobruca, TDV İslam Ansiklopedisi 9.cilt, 1994 İstanbul.

Kemal Karpat, Erdel, TDV İslam Ansiklopedisi 11. Cilt, 1995 İstanbul.

Nicoara Beldiceanu, Bükreş, TDV İslam Ansiklopedisi 6.cilt,1992 İstanbul.

-Sedat Avcı-Mihai Maxim, Romanya, TDV İslam Ansiklopedisi 35.cilt, 2008 İstanbul.

– https://www.bizevdeyokuz.com/yurt-disi/romanya-gezi-rehberi/

– https://www.insamer.com/tr/ulke-profili-romanya/

https://kucukdunya.com/transilvanya/

https://www.ntv.com.tr/galeri/seyahat/drakulanin-izinde-transilvanya-transilvanya-gezi-rehberi/

https://yolcu360.com/blog/transilvanya-hakkinda-her-sey/

https://www.istikametdunya.com/2022/04/17/transilvanya-gezi-rehberi/rtr

-https://www.bizevdeyokuz.com/transilvanya-brasov

Nicoara Beldiceanu, Bükreş, TDV İslam Ansiklopedisi 6. Cilt, 1992 İstanbul.

https://yolcu360.com/blog/bukres-gezilecek-yerler/

https://gezilecekyerler-listesi.com/bukres/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu