Makaleler

Mendil

Bugünlerde pek kullanılmıyor bu tür mendiller. Aileleri tarafından yaşlıların ceplerine konuyor veya eski çeyiz sandıklarda mevcudiyetini koruyor. İşin esası son zamanlarda kağıt mendil veya türevlerince, ona ait fonksiyonlar ikame ediliyor ya da gençler tarafından öyle zannediliyor. Belki de bir kısmı onu orta yaş ve üstüne ait aksesuar olarak kabul ediyor. Her halükarda tahtını kaybettiği kesin.

Geçenlerde ihtiyaç zuhur etmişti de İstanbul da bulamadık, Sürmene-Trabzon’da bulduk ve yaklaşık 10 adet değişik renklerden aldık. Sürmene gibi nüfusu 15 bin olan bir yerde kolay bulup İstanbul da bulamayışımızın hikmetini de anlayamadım. Belki de küçük yerlerde manifaturacı dediğimiz esnafın yeni gelişmelere ayak uydurması daha yavaş oluyor veya kısmen direniyor.

Kanaatime göre kağıt ve türevleri emektar kumaş mendillerin tüm fonksiyonlarına haiz değildir. Daha önce kullananların ekserisinin hala kullanmaya devam etmesini sadece alışkanlıkla izah etmek sanki biraz zorlama oluyor. Hele nostalji gibi nev zuhur kelimelerle izah etmek, onu azda olsa kullananlara karşı haksızlık olur.

Kumaş mendil tahtını kaybetse bile tarihteki yerini hep koruyacak, öylece hemen unutulacak cinsten değil. Hakkında yazılmış şiirler, söylenmiş şarkılar ve yaşanmış aşklar var. Ve hatta evliya menkıbelerinde bile, köydeki evliyanın mertebesini ölçmek için mendilin içinde süt taşıması salık verilirdi. Bundan dolayıdır ki, bizim kültürümüzde silinemeyecek izler bırakmış.

Bu yazıyı kaleme almadan önce düşündüm, ne zamandan beri kumaş mendil kullanıyorum? 1990 da İstanbul’a geldim Trabzon dan, o tarihten beri net hatırlıyorum ki, hep mendilim vardı. Daha da geriye doğru düşündüğümde, 1981 de üniversiteye başlamıştım ki, o zamandan beri de var. Ama bu kısımda o kadarda net değilim. Kullandığım zamandan beri harici fonksiyonu olan bu mendil, giysilerimin bir parçasıydı. Onu hiç aksesuar olarak kullanmadım. Zaten erkeklerde estetik kaygılarla kullanılan ve kravat’ın tamamlayıcısı olan mendil mevzumuzun dışında.

İlk hatırladığım sıra dışı kullanımı; 1990’lı yılların başında şirketi yeni açmıştık, malzeme indirirken enseme koyardım ki gömleğin yakaları kirlenmesin, ayrıca ter silme ve kurulanma gibi işlemler onun normal fonksiyonlarıydı. O dönemde yanımıza gelen bir dostum onu sık sık hatırlatır bana. Bu dediğim döneme ait kağıt mendil kullanımı pek yaygın değildi. Birde kağıta tanınan mukaddeslik vardı sanırım. Akrabalarımız dan Hacı Murat Amca vardı ki, 70’li yıllarda hep etraftaki kağıtları toplar yakardı. Ayakaltında onları bırakmazdı. Yaklaşık 1983-1984’lü yıllarda, Üniversitenin camiinde bir cenaze vardı, hocalardan birisi ayaklarını yıkadıktan sonra kağıt mendille silmişti. O gün ona çok şaşırmış ve hayretle karşılamıştım.

1996’lı yıllardan sonra beraber çalıştığım bir akrabam’a kumaş mendil hakkında yazı yazacağımı söyleyince, oda bana o döneme ait hatırasını anlattı; kışın elimi yüzümü yıkadıktan sonra mendilimle kuralar, onu sıktıktan sonra radyatörde kuruması için asardım ve o da hayret edermiş.

Gel zaman, git zaman kağıt mendil ve türevleri yaygınlaşınca bizde onları kullanmaya başladık ama onu her zaman arka cebimde muhafaza ederdim. Ona Barış Manço’nun Ahmet Bey’in ceketi şarkısındaki gibi farklı bir misyon yüklerdim. Vakti saati gelince de o misyonunu icra edeceğine inanırdım. Hele yurtdışı ziyaretlerimde onu hiç ihmal etmezdim. Özellikle Çin de kışın fabrika ziyaretlerinde çokta işime yarardı. Bizim emektarın henüz işinin bitmediğine orada şahit olurdum. Esasen o benim için Hz. Musa’nın Asa’sı gibidir (Tur’u Sina’da Allah Musa’ya sorar, elindeki nedir. O da; O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkerim. Onunla başka işlerimi de görürüm).

2014 Nisan sonu mayıs başlarında Mısır’a gitmiştim. Eşyalarım Kahire de ki otelimde bırakmış, başka bir şehir de hazırlıksız bir müddet kaldım. Üzerimdeki eşyalardan başka, yanımda bir şey yoktu. Dışardan da alma imkanına sahip değildim. 7 kişi bir odada kalıyorduk, arkadaşlardan birisi eski yastığını bana verdi ki ne zaman yıkandığının tespiti zor. Birisinin de battaniyesini beraber paylaştık. İşte bizim Ahmet Bey’in ceketi veya Musa’nın Asa’sı dediğim mendilim Hızır gibi yetişti. Yastığın üzerine onu serip başımı onun üzerine koyuyordum. Elimi yüzümü durulama haricinde banyo yaptığımda da onu kullanıyordum. Araladaşlar’ın havlularına ihtiyacım olmadı. Zaten onlarınkini de kullanmak doğru olmazdı. Gerçi banyodan sonra sık sık kurulanırken sıkmak gerekiyordu, havlu konforunu vermese de ihtiyaç görüyordu. İşin doğrusu bana havluyu arattırmadı. Bir de yıkanması ve kuruması çok kolay. Ayrıca kaldığımız odanın ışığı sürekli açıktı, çok rahatsızlık duyunca onunla gözlerimi kapardım.

Her halükarda, en olmaz zamanda bana yarenlik eden bez mendilimi hep sevdim ve kullanmaya devam ediyorum.

25.05.2014

Beylikdüzü, İstanbul

Nazmi Emin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu